Bir Avcı-Toplayıcının 21. Yüzyıl Rehberi Üzerine Tez Niteliğinde İnceleme




Bir Avcı-Toplayıcının 21. Yüzyıl Rehberi Üzerine Tez Niteliğinde İnceleme

Bir Avcı-Toplayıcının 21. Yüzyıl Rehberi Üzerine Akademik İnceleme

1. Giriş

Heather E. Heying ve Bret Weinstein, evrimsel biyoloji alanında uzman iki bilim insanıdır. ABD’nin Evergreen State College’inde birlikte çalışan Heying ve Weinstein, 2017 yılında kampüsteki ırksal gerilim olayları sırasında istifalarını vermiş ve daha sonra popüler düzeyde kamuoyunda tanınmışlardır. Kitabın tanıtımında yazarlar, “evrimsel biyolog” olarak sunulmakta; ikilinin Michigan Üniversitesi’nden Ph.D. derecelerine sahip olduğu, on beş yıl Evergreen profesörlüğü yaptıkları ve günümüzde DarkHorse adlı popüler bir podcast programı yönettikleri belirtilmektedir. Bu bağlamda Heying ve Weinstein, eserlerinde Evrim Teorisi’ni bir araç olarak kullanarak modern hayatın sorunlarını analiz etmeyi ve okuyucuya doğa bilimlerine dayalı bir bakış açısı kazandırmayı amaçlarlar. Kitabın ana önermesi, insan türünün geniş bir evrimsel geçmişe dayanan özelliklerinin göz ardı edilmesinin (“Çelik Kapı”) günümüz dünyasında çeşitli fiziksel ve toplumsal rahatsızlıklara yol açtığıdır. Heying ve Weinstein, özellikle geleneksel toplumlarda yer alan davranış biçimleri ve kurumların “yüzyıllardır – hatta bin yıllardır” süregelmiş olmasının bu yapıların uyumlu olduğu anlamına gelmesi gerektiğini savunurlar. Bu çerçevede, yazarlar kitabı bir “evrimsel araç kiti” olarak nitelendirir; amacı, “insan olarak ne olduğumuzu anlamadan” modern dünyayı değiştirmeye kalkışmanın yol açacağı sorunlara dikkat çekmektir.

2. Kuramsal Çerçeve

Kitabın kuramsal temeli, evrimsel biyoloji ve evrimsel psikoloji disiplinlerinin temel kavramları üzerine inşa edilmiştir. Evrimsel biyoloji, canlı türlerinin kökenlerini ve değişimini açıklayan bir bilim dalı olarak doğal seçilim, adaptasyon gibi kavramlara vurgu yapar. Evrimsel adaptasyonculuk (adaptasyonizm) geleneğinde, bir özelliğin evrimsel süreçte mutlak gereklilik olarak doğallaştırıldığı görüşü hakimdir. Bu yaklaşıma karşıt olarak, evrimsel tarihsel zorunlulukları, genetik kısıtlamaları ve “yan ürün” (spandrel) kavramlarını da göz önüne alan çoğulcu yaklaşımlar da bulunmaktadır. Heying ve Weinstein de eserlerinde adaptasyonist perspektife yakın durur; karmaşık ve uzun süredir var olan her özellikte bir evrimsel “amaç” olduğuna inanılması gerektiğini öne sürerler. Ancak bilimsel çevrelerde bu tür aşırı adaptasyoncu varsayımlara eleştirel bakışlar vardır. Örneğin Stanford Felsefe Ansiklopedisi’ndeki Adaptasyonizm maddesinde, evrimsel biyologların evrimsel özellikleri açıklarken sadece doğal seçilime yüklenmesinin tartışmalı bir yaklaşım olduğu vurgulanmaktadır.

Evrimsel psikoloji, insan zihninin evrimsel geçmişte karşılaşılan uyum sorunlarını çözmek üzere şekillendiğini varsayar. Zihnin, “evrim sürecinde şekillenmiş modüler bilişsel mekanizmalar toplamı” olduğu; beynimizin genel bir problem çözücü olmaktan çok, belirli problemleri çözmek için optimize edilmiş araçlar içerdiği kabul edilir. Evrimsel psikologlar, insanın evrimsel tarihinin %99’unun avcı-toplayıcı toplumlarda geçtiğini; bu nedenle zihin ve bedenimizin esasen Taş Devri’ne (Pleistosen Çağı) adapte olduğunu ileri sürerler. Bu görüşe göre, moderniteye ait karmaşık sorunların bir kısmı, beynimizin hızla değişen çevre koşullarına uyum sağlayamamasından (mismatch) kaynaklanır. İnsan doğası bağlamında ise yazarlar hem bencillik, hem işbirliği gibi eğilimlere sahip karmaşık bir varlık olduğumuzu; “özel yaşamla, kültürle, toplumsal değerlerle” şekillenen bir doğamız olduğunu kabul ederler. Kültürel adaptasyon teorileri ise, insan davranışlarının yalnızca genetik değil kültürel öğrenme süreçleriyle de şekillendiğini vurgular. Örneğin Plotkin (2011), kültürün evrim teorisine entegre edilmesinin, öğrenmenin evrimin bir uzantısı olarak ele alınmasını ve insan kültürünün diğer türlerden farklı, öğrenmeyle inşa edilen bilgi sistemleri içerdiğini gösterme gereğini ortaya koyar. Bu noktada yazarlar, kültürel mirasa saygı duymanın önemine vurgu yapar (bazı özelliklerin adaptif olduğunun farz edilmesi gerektiğini belirterek). Özetle, Heying ve Weinstein’in kuramsal çerçevesi, insan doğasının evrimsel kökenlerine dayalı olup, doğal seçilim, adaptasyon ve kültürün birikimli evrimi gibi kavramları merkezine alır. Ancak bu adaptasyoncu bakışın, her özelliği evrimsel bir amaç olarak görmek suretiyle tartışmalı sonuçlar üretebileceği de unutulmamalıdır.

3. Kitabın Temel İçeriği

Eğitim: Heying ve Weinstein, modern eğitim sistemini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirir. Geleneksel okul modelini “ileri teknoloji çağında geride kalmış” (backward) olarak niteler. Okulun ezberci, dönüştürücü düşünce yerine bilgi yığan bir kurum haline geldiğini; öğrencilerin gerçek dünya ile temas etmekten uzak, “yapay kutular” içinde yetiştirildiğini savunur. Kitapta alıntılanan John Taylor Gatto’nun sözleri üzerinden, eğitimde amacın sadece bilgi aktarmak değil, öğrencilere kendi yaşamlarının sorumluluğunu alacak kapasiteyi kazandırmak olduğu vurgulanır. Yazarlar, sınıfta korku ve ödül mekanizmalarıyla disiplin sağlanmasının, bireyleri risk almaktan, kendi kararlarını vermekten uzaklaştırdığına dikkat çekerler. Örneğin, rahat bir sınıf ortamının ruhsal gelişimi sekteye uğrattığını; çocukların fiziksel, zihinsel ve duygusal rahatsızlıkla tanışmadan büyümelerinin kırılgan, bağımlı bireyler yarattığını iddia ederler. Kültürel birikime dayalı bir eğitim anlayışını benimserler: Okulların birçok toplumda “uzatılmış çocukluk ve risk” kavramını dışladığını, gençleri sürekli korumanın asıl problemlere hazırlıksız bireyler yarattığını vurgularlar. Özetle, yazarlar eğitimi, bilgi yığmak değil risk ve keşif yoluyla öğrenmeyi teşvik eden bir süreç olarak yeniden tasarlamayı önermektedir.

Sağlık: Kitapta modern diyet ve yaşam tarzı eleştirilir. Birçok toplum hastalık oranlarının arttığını, kronik rahatsızlıkların yaygınlaştığını iddia eder. Beslenme açısından, işlenmiş gıdaların ve anormal beslenme alışkanlıklarının (taş devri metabolizmasına uygun olmayan diyetlerin) “yanlış” olduğunu savunurlar. Guardian incelemesine göre yazarlar “yanlış besleniyoruz, çok fazla ilaç veriyoruz” derken, farmasötik yaklaşıma da eleştiri getirmektedir. Örneğin, aşırı ağrı kesici kullanmanın vücudun doğal uyarı sistemini bozduğunu; zaruri olmadığı halde yapılan tıbbi müdahalelerin insanı zayıflattığını iddia ederler. Güneş ışığından kaçınmanın (D vitamini eksikliği gibi) ölüm oranını artırdığını belirterek doğayla uyumlu yaşamı öne çıkarırlar. Ayrıca uyku alışkanlıklarının bozulmasını ve süreğen uykusuzluğun sağlık krizine yol açtığını, kitap boyunca tekrarlanan bir tema olarak sunarlar. Bu bağlamda “hipermodern yaşam”ın taş devri beynine ters düştüğünü, bilinçsizce uygulanan sağlık önlemlerinin zararlı olabileceğini öne sürerler.
Toplumsal Cinsiyet: Yazarların toplumsal cinsiyet konusundaki görüşleri geniş yer tutar. Biyolojik farklılıkların gerçekliğine vurgu yaparlar: Erkeklerin ortalama fiziksel gücünün kadınlardan üstün olduğunu, bu nedenle savaş ve çatışma durumlarında erkek üstünlüğünün evrimsel olduğunu savunurlar. Hiçbir memelinin biyolojik cinsiyetini değiştiremediğine dikkat çekerler ve trans-cevapların biyolojik gerçeklikle karıştırılmaması gerektiğini vurgularlar. Cinsiyetler arası bu farklılıkların inkar edilmesinin toplumsal istikrarsızlığa yol açacağı görüşündedirler. Toplumsal rol olarak geleneksel cinsiyet rollerine de değinirler: İlerici görülen pek çok cinsiyet-dışı hareketin (örneğin biyolojik gerçekleri görmezden gelme) ters etkileri olacağını öne sürerler. Ayrıca evrimsel psikoloji perspektifiyle aşk ve eş seçimi tartışılır. Özellikle monogamiyi güçlü bir savunur: “Monogami, iş birliği ve adalet potansiyeli en yüksek üreme sistemi” olarak tanımlanır. Yazarlar, aşkı ve bağlılığı evrimsel aygıtlar olarak görür; çiftler arasındaki ilk cinsel yakınlığın erken ilişkiyi olumsuz etkilediğini, bağlanmanın öncelikli olması gerektiğini ifade ederler.
Teknoloji ve Dijital Çağ: Modern teknolojinin insan psikolojisi üzerindeki etkileri de ele alınır. Yazarlar, aşırı dijital medya tüketiminin taş devri beyni üzerinde toksik etkiler yaratabileceğini iddia eder. Örneğin cep telefonlarına ve sosyal medyaya gereğinden fazla maruz kalmanın zihni bölüp konsantrasyonu zayıflattığını öne sürerler. Tavsiyeler arasında “akıllı telefonla daha az vakit geçirmek” de yer alır. Yapay çevre değiştirimlerinden korunma önerileri getirir: Bol miktarda doğada vakit geçirme, çıplak ayakla zeminle temas, minimalist sanat ve müzik deneyimi gibi radikal önerilerde bulunurlar. Bunun yanında, genetik olarak değiştirilmiş (GDO) gıdalar gibi modern bilimsel yeniliklere kuşkuyla bakarlar ve bunlardan kaçınılması gerektiğini savunurlar. Teknolojinin yarattığı hiper-bilişsel ortamın yerini, evrimsel kökleri hatırlatan daha basit yaşam biçimlerinin almasını öğütlerler.
Politika ve Ekonomi: Kitap doğrudan siyasi ideoloji yerine, toplumsal yaşamın evrimsel düzenlemelere uygunluğunu tartışır. Ekonomi bağlamında “de-growth” (ekonomik küçülme) gibi kavramlar işler; örneğin yeni bir bulaşık makinesinin ekonomiyi çökerteceğini iddia edecek kadar uç bir bakış sunarlar. Piyasa mekanizmalarına yönelik temkinli bir yaklaşım benimserler; kitapta “müzik ve komedi gibi yaratıcı alanlara piyasa mantığını sokmayın” gibi örneklerle, ticarileşmenin kültürel değerleri aşındırabileceğini öne sürerler. Politik bağlamda özgürlük ve adalet arasında kaçınılmaz çatışma olduğuna işaret ederler, toplumsal düzenin kırılganlıklarını evrimsel perspektiften değerlendirirler. Sonuç olarak yazarlar, hem liberal hem de muhafazakâr eleştirileri birleştiren bir duruş gösterir: Kısaca “sorunun evrimsel olduğunu, çözümün de evrimde aranması gerektiğini” vurgularlar.

4. Eleştirel Değerlendirme

Heying ve Weinstein’in argümanları bazı çevrelerde etkili bulunurken, bilimsel metodolojik tutarlılık açısından eleştirilerle de karşılaşmıştır. Birinci eleştiri, yazarların iddialarının aşırı adaptasyonist olmasıdır. Çeşitli bilim insanları, insan davranışlarının her yönünü evrimsel uyuma (adaptasyon) bağlamanın soru işaretleri doğurduğunu belirtir. Örneğin Evrimsel Biyoloji literatüründe “adaptasyonizm” tartışması uzun süredir devam etmektedir. Stuart Ritchie’in Guardian’daki eleştirisinde de vurgulandığı üzere, her karmaşık özelliğin mutlaka adaptif olduğu sonucuna varmak bilimsel açıdan sorunludur. Ritchie, kitapta sık sık tek bir adaptasyonel açıklamaya dayanan genellemeler yapıldığını; bu görüşün çok daha farklı, tarihsel ve rastlantısal faktörleri göz ardı edebileceğini savunur. Örneğin modern hayatın tüm sorunlarını basitçe “uyumsuzluk”a indirgeyen yaklaşım, evrim psikolojisi literatüründeki eleştirilere karşı savunmasızdır.

Bilimsel kanıtların zayıflığı da eleştiri konusudur. Guardian incelemesine göre, yazarlar kimi iddialarını bir veya iki çalışmaya dayandırmakta; örneğin su florürasyonunun beyin gelişimini olumsuz etkilediği, tüm hayvanların uyumasına rağmen bir amfibinin (sürüngen) uyumadığı gibi tartışmalı noktalardan bahsetmektedir. Ayrıca Ritchie, kitabın önerilerini “çocukça tavsiyeler” şeklinde niteler: Rastlantısal araştırma kesitleri üzerinden “gürültüden arınmış” genellemeler yapmak, bilimsel kanıt sağlamaktan uzaktır. Bu bağlamda, yazarların önerdiği yaşam tarzı değişikliklerinin (örneğin sürekli doğada yaşamak, risk almak) büyük ölçekli epidemiyolojik çalışmalara dayanmaması eleştirilir.

Yazarların sosyal ve ideolojik duruşu da tartışılmıştır. Guardian yazarı Ritchie, eseri “Georgian dönemi muhafazakârlığının sahtekar Darwinci tezlerle boyanmış hali” olarak nitelendirmiştir. Bu eleştiri, kitabın tutucu tonuna işaret eder: Geleneksel kurumlara saygı göstermeyi moral yükümlülük haline getirmek, bazı okurlarca değişime kapalı bir dünya görüşü olarak görülmüştür. Öte yandan Blackaby gibi bazı yorumcular, yazarların bilime dayalı olduklarını öne sürerek kitabı övmüşlerdir (örneğin Smithsonian görüşleri öne çıkarak “çok iyi araştırılmış” demiştir). Ancak yayımlandıktan sonra Heying ve Weinstein’in COVID-19 aşıları konusundaki şüpheci tutumları ve ivermectin savunuculukları, eleştiri oklarını artırmıştır. Guardian yazarı Ritchie, bu tutumu “geleneklere körü körüne bağlılık” olarak değerlendirir ve ironik biçimde kitap felsefesini kendi aleyhine bir kanıt olarak gösterir. Yani eleştirilere göre, yazarlar modern bilimsel kanıtlara kuşkuyla yaklaşırken geleneksel yöntemlere fazlaca güvenmiş; bu da kimi durumlarda (örneğin pandemide) tehlikeli sonuçlara yol açmıştır.

Sonuç olarak, Bir Avcı-Toplayıcının 21. Yüzyıl Rehberi evrimsel bakış açısından ilginç tartışmalar sunduğu kabul edilse de, bilimsel geçerliliği ve yöntembilimi bakımından tartışmalıdır. Evrimsel psikoloji ve antropoloji çevrelerinde bazı tartışmalı yorumlara dayanması, kitabın sonuçlarını daha temkinli okumayı gerektirir. Yazarlar, günümüz sorunlarını anlamak için büyük bir çerçeve sunarken; aynı zamanda bazı geleneksel varsayımları da sorgulama getirmişlerdir. Ancak bu varsayımların gerçekten evrimsel kökenli olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

5. Bilim ve Toplum İlişkisi

Heying ve Weinstein, modern bireye önemli sosyo-kültürel önerilerde bulunur. Kitap genel olarak, geleneksel bilgeliklere ve evrimsel kökenlere saygı duyulmasını öğütler. Örneğin kültürel değer olarak aktarılan tekrarlanan uygulamaların “uzun süreli ve maliyetli” oluşunun bunların uyumlu olduğu kanısını güçlendirdiğini savunurla. Aynı şekilde, “geleneksel bilgi”nin (örneğin toplumsal ritüeller, disiplinli öğrenme yolları) iyice anlaşılmadan modası geçmiş diye terk edilmemesi gerektiğini belirtirler. Bu yönüyle kitap, toplumsal değişime aşırı güvenmeme, sorunu anlamadan radikal müdahale etmemek gerektiğini vurgular. Özellikle cinsiyet, aile, topluluk ve doğa ilişkilerine yönelik önerileri, toplumun birçok kesiminde tartışma yaratmıştır. Bazı okuyucular, yazarların “doğa ne dediyse o doğru olmalı” yaklaşımını bilimdışı bulabilirken; diğerleri bu yaklaşımı modernitenin çelişkilerini açıklamada değerli bulmuştur.

Kitabın sunduğu rehberlik, bireysel düzeyde daha doğal yaşama dönme, toplulukla ilişkileri kuvvetlendirme, bedenin ihtiyaçlarına kulak verme gibi pratik öneriler içerir. Bu bağlamda modern toplumun sunduğu konforun bir yanılgı olabileceği hatırlatılır: Sosyologların “küçük, birbirini tanıyan topluluklarda yaşamanın mutluluğu artırdığı” görüşüyle örtüşür biçimde, evrimsel bilimciler de geniş anonim toplum yerine yakın grup dayanışmasını ön planda tutar. Ancak bu önerilerin sosyo-kültürel bağlamda herkese nasıl uygulanacağı ve bireysel farklılıklara nasıl uyarlanacağı belirsizdir. Örneğin kitapta vurgulanan toplumsal cinsiyet farkları, bazı toplumlarda tartışmalı bulunurken; bireylerin hak ve özgürlükleri bakımından da eleştirilmiştir. Bununla birlikte Heying ve Weinstein, modern toplumun karmaşıklığı içinde “genelci” nitelikli bilgi birikimine sahip bireylere ihtiyaç olduğunu ifade ederler. Yani hem bilimsel hem ahlaki olarak, farklı disiplinlerden beslenen geniş bir perspektif önermektedirler. Toplumsal düzeyde ise, toplumun kendini fazla güvende sanmasının (örneğin çocukları riskten koruma çabası) uzun dönemde zayıf bir nesil yetiştirebileceği uyarısı yapılmaktadır. Sonuçta kitap, modern bireye “İnsan olarak neyiz ve nasıl daha uyumlu yaşayabiliriz?” sorularını sormayı öğütler. Önerilen birçok yol, günümüzün bireyci kültüründe bazen tepkiyle karşılanabilir; ancak bu fikirler, insan doğası ile toplumun şekillenmesi arasındaki karmaşık ilişkiyi tartışmaya açmıştır.

6. Sonuç

Bir Avcı-Toplayıcının 21. Yüzyıl Rehberi, evrimsel biyoloji ve psikolojiyi kapsamlı bir kalkan olarak kullanıp modern dünyanın ikilemlerine ışık tutmayı amaçlayan iddialı bir kitaptır. Heying ve Weinstein, taş devri özelliklerimizi ve kültürel mirasımızı anlamadan hızlı değişikliklere kapılmanın, tıpkı Chesterton’un metaforundaki “çit” gibi, tehlike yaratacağını savunur. Kitap, eğitimden sağlığa, cinsiyetten teknolojiye pek çok alanda bu perspektifi uygulayarak çarpıcı öneriler sunar. Bir yandan bu yaklaşım bazıları tarafından “çağımızın buhranlarına evrimsel reçeteler” sunması açısından ilgi çekici bulunurken; diğer yandan bilimsel temelliliği ve ideolojik yüklü sonuçları tartışılmıştır. Güncel eleştiriler, kitabın uzun vadeli somut çıkarımlar sunmadığını; ancak yazarların “sorunun evrimsel olduğu, çözümün de evrimsel olması gerektiği” öngörüsünün (yazarların deyişiyle “sorun evrimsel, çözüm de öyle”) geniş düşünce ufukları açtığını vurgular. Sonuç olarak, Heying ve Weinstein’in kitabı insan doğası ile modern toplum arasındaki uçurumu sorgulamaya teşvik eder. Bu yönüyle bilimsel düşünceye katkısı, farklı disiplinleri bir araya getiren bir tartışma zemini açmasıdır. Her ne kadar öne sürdükleri bazı görüşler tartışmalı olsa da, insanın kökeni ve bugünkü sorunları arasında köprü kurmaya yönelik bakış açıları, bilim ve toplum ilişkisini yeniden düşünmemize yol açacak niteliktedir.

Kaynakça (APA Biçiminde)

  • Heying, H. E., & Weinstein, B. (2021). A hunter-gatherer's guide to the 21st century: Evolution and the challenges of modern life. Portfolio (Penguin).
  • Orzack, S. H., & Forber, P. (2017). Adaptationism. In E. N. Zalta (Ed.), Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2017 ed.). Erişim adresi: https://plato.stanford.edu/archives/spr2017/entries/adaptationism/
  • Plotkin, H. (2011). Human nature, cultural diversity and evolutionary theory. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, 366(1563), 454–463.
  • Ritchie, S. (2021, 24 Eylül). A Hunter-Gatherer’s Guide to the 21st Century review – self-help laced with pseudoscience. The Guardian.
  • Blackaby, R. (n.d.). Book Review: A Hunter-Gatherer’s Guide to the 21st Century: Evolution and the Challenges of Modern Life. Erişim adresi: https://richardblackaby.com/book-review-a-hunter-gatherers-guide-to-the-21st-century/


 

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.