Oxford Antik Anadolu El Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme


 

Kitabın Adı:
Oxford Antik Anadolu  
Yazar             :
Sharon R. Steadman , Gregory McMahon 

Çevirmen:
Sayfa:
1032 
Cilt:
Ciltli 
Boyut:
18,5 X 22,5 
Son Baskı:
07 Ekim, 2024 
İlk Baskı:
07 Ekim, 2024 
Barkod:
9786253890087 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Sert Kapak 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
The Oxford Handbook of Ancient Anatolia: 10,000–323 B.C.E.  



Oxford Antik Anadolu El Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme

Giriş

Sharon R. Steadman ve John Gregory McMahon’ın editörlüğünü yaptığı The Oxford Handbook of Ancient Anatolia: 10,000–323 B.C.E. (2011) eseri, Anadolu’nun erken Neolitik Dönem’den Büyük İskender’in ölümüne (MÖ 323) dek uzanan tarihini kapsamlı biçimde ele almayı amaçlar. Eser, Anadolu coğrafyasını tek bir “bölge” olarak ele alır ve bu topraklarda her dönemde yoğun kültürel etkileşimler olduğunu vurgular. El kitabı, beş ana bölümde toplam elli iki makaleden oluşur: (1) Tanımlayıcı Arka Plan, (2) Kronoloji ve Bölge Araştırmaları, (3) Filolojik ve Tarihsel Konular, (4) Tematik Sorunlar, ve (5) Önemli Kazı Alanları. Bölümlerin içerikleri arasında yerbilim, arkeoloji, dilbilim ve tarih disiplinlerinden örnekler iç içe işlenmiştir. Genel olarak, her bölüm Anadolu’nun farklı yönlerini ele alarak çok disiplinli bir perspektif sunar.

Neolitik ve Kalkolitik Dönem

Anadolu’daki Neolitik çağ, tarımın başlaması ve köy yerleşmelerinin ortaya çıkmasıyla karakterizedir. İlk Neolitik bulgular, James Mellaart’ın 1957–60 yıllarında Burdur yakınlarındaki Hacılar Höyüğü kazılarında gün ışığına çıkmıştır. Bu kazılar, Anadolu’da yerleşik hayata geçişin ilk kanıtlarını sağlamıştır. Hacılar’da belirlenen üç ana kültür evresinde (Çanak-Çömleksiz Neolitik ve Geç Neolitik tabakaları) kerpiç evler ve seramikler saptanmıştır. Hacılar, Anadolu’da erken Neolitik’in izlerini en net yansıtan yerleşmelerden biridir.


Konya Ovası’nda bulunan Çatalhöyük Höyüğü ise Neolitik dönemin en büyük ve en sıra dışı merkezlerinden biridir. Doğu Çatalhöyük MÖ 7400–6200/6000 yıllarına tarihlenir ve yaklaşık 13,5 hektarlık alanıyla dev bir köy niteliğindedir. Çatalhöyük’ün önemi, her evin iç duvarlarında zengin resim ve rölyeflerle kaplı, karmaşık bir sembolik sistem barındırmasında yatar. Buradaki evler bitişik inşa edilmiş, tabanlar her yıl yeniden sıvanarak birikmiş; bu sayede binlerce katmanlı kerpiç temeller oluşmuştur. Mellaart ve daha sonra Ian Hodder önderliğindeki kazılar, Çatalhöyük’ün nüfusunun 3.500–8.000 arasında değiştiğini göstermiştir. İlkel sosyal yapıya ilişkin kanıtlar, bu dönemde belirgin sınıfsal farklılaşma olmadığını işaret eder; ev halkının yaşam pratikleri simetrik ve ritüel açıdan ortak niteliktedir.

Kalkolitik (Bakır Çağı) dönem, Neolitik mirası sürdürürken metal kullanımının ve karmaşık hiyerarşilerin ortaya çıktığı bir geçiş sürecidir. Anadolu’da yerel beylikler güçlenmiş, örneğin Alacahöyük’te Erken Tunç Çağı’na tarihlenen zengin kraliyet mezarları açığa çıkarılmıştır. Bu mezarlarda cam, seramik ve özellikle metalden yapılmış değerli hediyelerle gömülen krallar, Anadolu’nun Bakır Çağı’nda Yakındoğu gelişmesine katıldığını gösterir; hak ettikleri övgüyle “zengin ve güçlü yerel beylerin hükmettiği odaklardan biri” olarak tanımlanırlar. Alacahöyük’ün altı adet “kral” (ya da kraliçe) mezarında hoker biçiminde gömülen iskeletler, dönemin siyasi otoritelerini gözler önüne serer. Bu buluntular Anadolu’nun kalkolitik sosyo-politik yapısının kaya mezarları ve törenleriyle şekillendiğini gösterir.

Tunç Çağı (Erken–Geç Tunç Çağı)

Erken Tunç Çağı’nda (yaklaşık MÖ 3000–2000) Anadolu kentleşmeye başlamış; uzun mesafe ticareti ve hiyerarşik toplumlar belirginleşmiştir. Orta Anadolu’daki Kültepe/Kaneş gibi merkezlerde Asurlu tüccarların ticaret kolonileri (karum) kurulmuştur. Anadolu halkları ile Mezopotamya arasında keten, gümüş, tekstil ve kerpiç çivi gibi malların değiş tokuş edildiği zengin bir ticaret ağı kurulmuş; bu durum Anadolu’yu Yeni Hitit/Asur Çağı boyunca Ortadoğu’ya entegre etmiştir. Aynı dönemde batıda Ege ile de temaslar gelişmiştir. Erken Tunç Çağı’na tarihlenen Titriş Höyük, Acemhöyük gibi merkezlerde, Anadolu’nun Doğu Akdeniz ve Mezopotamya ile kültürel ve ekonomik bağları olduğu izlenir.

MÖ 18–17. yüzyılda Hititlerin ataları Orta Anadolu’da güçlenmeye başlamıştır. Hattuşa (Boğazkale) çevresinde yükselen Hitit krallıkları, Orta Tunç Çağı’nın ikinci yarısında bölge hakimiyetini ele geçirmiştir. [54]Hattuşa’nın kalıntıları bu büyük başkentteki dini ve idari yapıları gösterir. Hitit kralları Ahhiyawa (Ege) ve Mitanni (Suriye) krallıklarıyla rekabet etmiş; Hattuşa’da zengin çivi yazılı arşivler oluşturmuşlardır. Geç Tunç Çağı’nda (MÖ 14–13. yüzyıllar) Hitit İmparatorluğu zirveye ulaşmış, Anadolu’nun önemli bir kısmı Hatti uygarlığı adı altında birleşmiştir. Hitit metinleri, bir yandan Akdeniz’i aşan ittifaklar (örneğin Kadeş Savaşı’nda Mısır’la) hem de dağılan Kültepe kolonilerinin mirasıyla ilişkiler içerir. Anadolu’nun bu büyük imparatorluğu, gerek askeri seferler gerek dinî törenlerle sosyal yapıyı biçimlendirmiştir.

Geç Tunç Çağı’nın sonlarında Hitit İmparatorluğu’nun çöküşü, Batı Anadolu’daki Troya gibi şehirlerin önemini artırdı. Troya, arkeolojik olarak dokuz yerleşim katında MÖ 3000’e dek uzanan, Truva Savaşı efsanesiyle ünlü bir kenttir. Hitit sonrası dönemdeki bu belirsizlik ortamında yerel beyliklerin ve krallıkların egemen olduğu bir Anatolia haritası ortaya çıktı. Özellikle Batı Anadolu’da Hatti kültüründen izler taşıyan yerleşmeler (örneğin Kızılırmak’ın batısında) ile Yunan etkisinin belirdiği sahil kentleri (İyonya yerleşmeleri) birlikte varlık göstermeye başladı. Bu döneme ait arkeolojik buluntular, Anadolu’nun Ege dünyası ve Yakındoğu ile ticaret yoluyla yoğun ilişkiler içinde olduğunu gösterir.

Demir Çağı (Frig, Lidya, Urartu)

MÖ 1. binyılın başında Anatolia, Yeni Hitit devletçikleri ile küçük krallıklara bölünmüştür. Hitit etkisi kırılırken, Frigler iç Anadolu’ya yerleşerek güçlü bir krallık kurdular. Frigler Hint-Avrupa kökenli bir halk olarak, Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Güneydoğu Avrupa’dan (Makedonya-Trakya) Anadolu’ya geçmiştir. Başkentleri Gordion’da yapılan kazılar, Friglerin MÖ 11. yüzyılda bölgeye geldiğini, MÖ 9. yüzyılda ise surlarla tahkim edilmiş anıtsal saray kompleksleri inşa ettiklerini ortaya koymuştur. Frig toplumunda krala adanan “Gordios” efsanesi gibi mitolojik unsurlar önemli yer tutar.

Küçük Asya’nın batısında ise Lidya Krallığı gelişti. MÖ 7. yüzyıla gelindiğinde Batı Anadolu’nun önemli bir gücü haline gelen Lidyalılar, zengin maden kaynakları (özellikle altın) ve tarım toprakları sayesinde bölgesel imparatorluk statüsüne eriştiler. Kral Gyges döneminde (MÖ 7. yy başı) Lidya’nın sınırları İyonya sahillerinden Frigya içlerine dek uzamış, İonia’daki Yunan şehir devletleriyle ilk etkileşimler başlamış; Mısır ve Asur ile diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Alyattes (MÖ 6. yy) ve Kroisos (MÖ 6. yy) gibi hükümdarlar ise Lidya’nın gücünü arttırarak Akdeniz’in önemli krallıklarından biri haline getirmiştir. Bu dönemde lidyalılar ilk sikkeleri basmış, Anadolu medeniyetlerinin zenginliğini simgeleyen büyük bir kültür olarak öne çıkmışlardır.

Doğu Anadolu’da Urartu Krallığı (MÖ 9.–6. yüzyıllar) kurulmuş; başkenti Tuşpa (Van) bölgesinde, Zagros ve Toros dağları çevresinde yayılmıştır. Urartular, en güçlü dönemlerinde Van Gölü çevresi ile günümüz İran ve Irak topraklarının kuzeyini denetim altına almıştır. Geniş sulama sistemleri, kaleler ve taş yazıtlarla örgütlenmiş Urartu devleti, Asur İmparatorluğu ile hem işbirlikleri hem çekişmeler yaşamıştır. Kurdukları yeni kentlerde demir işçiliği ve kale savunmaları önem kazanmıştır. MÖ 6. yüzyılda Urartular, Persler’in yükselişiyle karşılaşmış, kısa süre sonra Ahameniş İmparatorluğu’na bağlanmışlardır.

Komşu Bölgelerle Kültürel ve Ekonomik İlişkiler

Antik Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle her dönem yakındaki uygarlıklarla yoğun etkileşim içinde olmuştur. Neolitik dönemde Anadolu, Yakın Doğu’nun ilk çiftçilerinden haberdardı; tarım ve hayvancılık bilgisinin Ege–Levanten kökenli olduğu düşünülür. Erken Tunç Çağı’nda Asur ticaret yolları Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlamış; Assur yerlileri Kültepe ve Çine-Tepe gibi şehirlerde alışveriş yapmıştır. Bu dönemde Anadolu’dan Mısır’a bile kerpiç veya taş gönderildiğini gösteren buluntular bulunur.

Ege ile ilişkiler, Troya gibi liman kentleri aracılığıyla erken başlamıştır. MÖ 2. binyılda batı Anadolu, Ege medeniyetleriyle giderek ticari ve kültürel alışveriş içindeydi. Özellikle Akdeniz bölgesindeki deniz ulaştırması Lidyalıların İyon kentlerine ve Mısır’a uzanan temaslarını kolaylaştırmıştır. MÖ I. binyılda ise Batı Anadolu’da Yunan kolonizasyonu başladı; İyonya ve Aiollik bölgesindeki şehirler Anadolu kültürüyle iç içe geçti.

Güneyde Levant bölgesiyle de ticaret bağlantıları vardı. Anadolu’dan Mezopotamya’ya değirmen taşları, orman ürünleri, belki bakır/kalay takası yapılırken, Anadolu çanak çömleğinden Levanten kuvarsitinden yapılmış aletlere kadar ürünler gidip geliyordu. Karayolu üzerinden Mezopotamya’ya uzanan Kervan Yolu (Doğu Anadolu-Mesopotamya) ve Levant Koridoru (Güneydoğu Anadolu-Levant) Anadolu’nun zengin yeraltı ve tarımsal kaynaklarını komşu uygarlıklara taşıdı. Gerek Hitit diplomasisi gerekse Lidya’daki arkeolojik veriler, Anadolu’nun her dönem çevre bölgelerle birbirini tamamlayan kültürel-ağsal ilişkiler içinde olduğunu gösterir.

Kitabın Yapısı ve Kuramsal Yaklaşımlar

Antik Anadolu El Kitabı beş ana bölümde sunulmuş olup, kitap boyunca farklı yaklaşımlar göze çarpar. Giriş bölümünde editörler, Anadolu’yu kültürel değil coğrafi bir birlik olarak ele almayı savunur; buradaki heterojen toplumların birbirinden ayrı değil, iç içe geçmiş şekilde ele alınması gerektiği vurgulanır. Birinci bölümde Matthews ve Yakar tarafından Anadolu arkeolojisinin tarihi ve kronoloji sorunları tartışılarak zemin hazırlanır. İkinci bölüm “Kronoloji ve Coğrafya” başlığı altında kronolojik bir özet sunar. Bu bölümde her döneme (ön-tarih, Erken/Orta/Geç Tunç Çağı, Demir Çağı) yönelik, Anadolu’nun bölgelere ayrılmış altkesitlerinde (batı, merkez, güneydoğu vb.) çalışmalar yer alır. Örneğin Geç Tunç Çağı için Bryce batı, Seeher orta ve Gates güneydoğu Anadolu’yu anlatır. Üçüncü bölüm “Filolojik ve Tarihsel Konular”da Hititçe, Luvic, Urartu ve Frigce gibi Anatolyadaki diller; bu dillerin metin kaynakları ve dil incelemeleri işlenir. Ardından Beal ve Sams tarafından 2. ve 1. binyıl tarihine giriş anlatılarak kronolojik çerçeve güçlendirilir. Dördüncü bölüm “Tematik Konular”da ise güncel tartışmalar ele alınır: Hint-Avrupalı toplulukların gelişi (Melchert), Troya’nın ticaret ağındaki rolü (Jablonka), Kalkolitik sabitliği (Düring), metalurji ve sosyal değişim (Muhly) ile Hitit imparatorluğu yapısı (Glatz & Van den Hout) gibi konu başlıkları kitapta analiz edilir. Son bölüm “Anahtar Kazı Alanları”nda Göbekli Tepe’den Çatalhöyük’e, Ilıpınar’dan Titriş Höyük’e, Kültepe’den Gordion’a ve Kaman-Kalehöyük’ten Sardis’e kadar Anadolu’nun tarihsel açıdan önemli yerleşmeleri detaylıca tanıtılır.

Tüm bölümlerde, birçok yazar Anadolu’yu komşu kültürlerle etkileşim içinde konumlandırır. Örneğin Özdoğan Avrupa-Anadolu bağlantılarını, Sagona Transkafkasya ilişkilerini, Radner Urartu-Asur münasebetlerini, Rothman ise diğer Anadolu-ötesi etkileşimleri tartışır. Bununla birlikte eleştirmenlere göre bazı eksiklikler göze çarpmaktadır: örneğin kitabın kronolojik kapsamına Ahameniş İmparatorluğu’nun eklenmesi, Yunan kolonizasyonu ve Lidya dili gibi konuların daha ayrıntılı ele alınması istenebilirdi. Ayrıca bölümler arası yöntemsel farklılıklar ve Yunan kaynaklara indirgemeci yaklaşımlar bazı okuyucular tarafından eleştirilmiştir. Ancak genel olarak kitap; her bölümün sonunda verilen geniş bibliyografilerle okuyucuya ek araştırma imkânı sunan, Anadolu hakkında zengin bir başvuru kaynağıdır.

Sonuç

The Oxford Handbook of Ancient Anatolia Antik Çağ Anadolu’sunu çok yönlü bir bakışla ele alan eşsiz bir kaynak sunar. Bölgelere ve dönemlere göre düzenlenmiş detaylı bölümler, Anadolu’nun arkeolojik sosyo-politik evrimini kapsamlı biçimde gözler önüne serer. Kitapta yer alan her uygarlık –Neolitik dönem merkez köylerinden, Hitit-Urartu gibi krallıklara; Lidya ve Frig gibi demir çağı krallıklarına– dönemin karakteristik özellikleri bakımından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu bağlamda Çatalhöyük ve Hacılar gibi Neolitik yerleşmelerin, Alacahöyük ve Kültepe gibi Anadolu-Tunç çağı merkezlerinin, Troya gibi yerel liman kentlerinin; ayrıca Hitit, Urartu, Frig ve Lidya devletlerinin toplumsal örgütlenmesi, ekonomik yapısı ve komşu bölgelere açılan etki ve ilişkileri birlikte değerlendirildi. Komşu coğrafyalarla sürekli bağlantıda olan Anadolu’nun, Mezopotamya, Ege ve Levant dünyaları ile olan karşılıklı etkileşimleri tarih boyunca büyük rol oynamıştır. Sonuç olarak, Steadman ve McMahon’un derlemesi, Anadolu arkeolojisi ile tarihini kavramsal açıdan bir arada sunan ve dönemin sosyo-ekonomik-kültürel bağlamını bütüncül ele alan bir başvuru kitabıdır. Eserdeki çok yazarlı yaklaşım, öğrenci ve uzmanlar için antik Anadolu araştırmalarında önemli bir çıkış noktası oluşturur; ancak bazı boşluklar bulunduğundan (örneğin Ahameniş dönemi veya antik Yunan varlığı) tamamlayıcı çalışmalara ihtiyaç olduğu da vurgulanabilir.

Kaynakça:

  • Hodder, I. (2013). Konya Ovası’nda tarihöncesi bir yerleşme: Çatalhöyük. Bilim ve Gelecek, (117), 15-34.
  • Mac Sweeney, N. (2012). The Oxford Handbook of Ancient Anatolia, 10,000–323 B.C.E. (Steadman & McMahon, Eds.) [Kitap incelemesi]. Bryn Mawr Classical Review, 2012.04.38.
  • Steadman, S. R., & McMahon, J. G. (Eds.). (2011). The Oxford Handbook of Ancient Anatolia: 10,000–323 B.C.E. Oxford University Press.
  • Türktekin, S. (2021). Hacılar Höyüğü Kronoloji Sorunu ve Yeni Bir Yaklaşım Gereksinimi. Anadolu, 47, 115–136.
  • Erbaşı, F. S. (2023). Erken Tunç Çağı’nda Alaca Höyük Krali Mezarlarında Kurban Uygulamaları. OANNES: Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 5(1), 275–301.
  • Wikipedia ve kültürportali.gov.tr gibi kaynaklar da dönemlere ilişkin genel bilgiler için yararlanılmıştır. (Yukarıdaki alıntılar metin içinde gösterilmiştir.)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.