Edward W. Said'in Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu Eseri Üzerine Akademik İnceleme


 

Kitabın Adı:
Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu
Yazar             :
Edward W. Said

Çevirmen:
Sayfa:
304 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
12 X 20 
Son Baskı:
25 Aralık, 2023 
İlk Baskı:
25 Aralık, 2023 
Barkod:
9786254498381 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
Joseph Conrad and the Fiction of Autobiography  


Edward W. Said'in Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu Eseri Üzerine Akademik İnceleme

Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu Üzerine İnceleme

Giriş: Edward W. Said (1935–2003), Filistin kökenli bir karşılaştırmalı edebiyat profesörü ve Columbia Üniversitesi öğretim üyesi olarak çağdaş edebiyat eleştirisinde özellikle postkolonyal çalışmaların kurucularından biridir. Said, Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu (1966) adlı ilk kitabında, yazarın kişisel tarihini eserleriyle ilişkilendirerek eşsiz bir analiz ortaya koymuştur. Kendi yaşamı konusunda Said, “Kudüs’te doğmuş ve Kahire’de, Princeton ve Harvard’da eğitim görmüştür; 1963’ten beri Columbia Üniversitesi’nde ders vermiştir; hem karşılaştırmalı edebiyat profesörü hem de Joseph Conrad uzmanı, ayrıca Ortadoğu ve Filistin konularında önemli eserler vermiş bir aydındır”. Orientalism (1978) gibi çalışmalarıyla Batı’nın sömürgeci bakışını eleştiren Said, Conrad incelemesini de kişisel ve tarihsel bağlam içinde şekillendirir. Said’e göre, Conrad’ın eserlerine hâkim olan “geçmişini sürekli yeniden kurgulama” süreci, yazarın “kişisel çözülme korkusunu” ortaya koyar. Örneğin Said, Conrad’ın kişisel mektuplarını rehber olarak kullanarak, yazarın kendi yaşamına ilişkin bakışı ile öykülerinin anlatı biçimi arasında yakın bir paralellik olduğunu vurgular. Ayrıca Said, Conrad’ın eserlerindeki egzotik mekanların –Özellikle Doğu Asya ve Afrika’yı– yerli halkı “medenileştirme” arzusunu yansıttığını göstererek, bu olgunun sömürgeci bir boyut taşıdığını belirtir. Bu incelemenin 1966’da yayımlanmasının ardından Said’in eleştirel bakışı daha da derinleşmiş; çalışmalarının devamı olan Orientalism’ın önsözü olarak kabul edilmiş ve günümüzde postkolonyal edebiyat eleştirisinde temel eserlerden biri sayılmaktadır. Bu çerçevede, Said’in entelektüel konumu ve Conrad’a yaklaşımı anahatlarıyla belirlenmiştir.

Conrad’ın Biyografik Geçmişi ve Edebi Üretimi

Joseph Conrad (asıl adı Józef Teodor Konrad Korzeniowski, 1857–1924), Polonya asıllı bir İngiliz romancıdır. Küçük yaşta babasının Rusya tarafından idam edilmesi üzerine ailesiyle birlikte Avrupa’da sürgünde büyüyen Conrad, birkaç dil arasında geçiş yapmıştır. Said’in vurguladığı gibi, Conrad’ın yaşamı “coğrafi hareketlilik ve eksiltilmişlik duygusu; Lehçe, Fransızca ve İngilizce gibi diller arasında geçiş; denizcilik kariyeri boyunca ömrünün önemli bir bölümünü kaplayan seyahatler, tehlikeli deniz görevleri ve hiyerarşik çalışma düzeni; değişen siyasi ortamlar ve I. Dünya Savaşı gibi” olağanüstü deneyimlerle örülüdür. Bu zor koşullar, Said’e göre Conrad’da hayatı bir dizi mücadele olarak algılamasına neden olmuş, yazar hem kendi içinde hem de dış dünyayla büyük bir hesaplaşma yaşamıştır.

Örneğin, Conrad’ın deniz seferleri Doğu Asya ve Afrika’yı kapsar; bunlar Almanya’nın Güneydoğu Asya’daki sömürge girişimleri öncesi döneme rastlar. Yazarın ilk romanı Almayer’s Folly (Almayer’in Aptallığı, 1895) bu yıllarda kaleme alınmıştır ve genç Conrad’ın kişisel bir kriz yaşadığını işaret eder. Said’e göre bu dönemde yazar bir “kamu kişiliği” inşa etmiş, yani yazdığı mektuplarda dışarıya dönük bir imaj çizerek kendi derin ve çözülemeyen kişisel sorunlarını gizlemeye çalışmıştır. Conrad, denizlerde yaşadığı tehlikeler ve batılı kimliği nedeniyle bir yanda Avrupa medeniyetine duyduğu bağlılık, diğer yanda bu medeniyetin çelişkileriyle karşı karşıya kalmıştır. Said, bizzat Conrad’ın hayatını “kendisini kendisi olmayan bir şeye sürekli maruz bırakma eylemi” olarak tanımlar; yani yazar, kimliğini tekrar tekrar yeniden oluşturduğu bir sürecin içindedir. Tüm bu bireysel geçmiş, Conrad’ın eserlerindeki kahramanlara ve temalara yansımıştır. Örneğin Heart of Darkness’taki Kurtz karakterinin kimlik bunalımı, Said’e göre yazarın kendi hayatındaki kimlik çelişkilerini yansıtır. Said, Conrad’ın kişisel tarihinin eserlerini şekillendirdiğini göstermeye çalışırken, Conrad’ın Avrupa ve diğer kültürler arasındaki gidip gelişinin, sömürge dünyasının karmaşalarını anlamada belirleyici olduğunu ortaya koymuştur.

Otobiyografi ve Kurgu Arasındaki Geçişlilik

Said’in çalışması, Conrad’ı edebiyata yansıyan bir otobiyografi olarak inceler. Yazarın kişisel deneyimlerini öykülerine dönüştürme sürecinde otobiyografik malzemeyle kurgusal anlatının iç içe geçtiği noktalar araştırılır. Öne çıkan yöntemlerinden biri, Conrad’ın yazdığı mektupları eserlerinin anlaşılmasında kılavuz olarak kullanmaktır. Said, bu sayede Conrad’ın kendi geçmiş algısıyla kurgu dilinin biçim ve üslup tercihi arasında önemli paralellikler kurar. Çalışmanın başlığı da bunu vurgular: “otobiyografinin kurgusu” kavramı, yazarın öz yaşam öyküsü ile yarattığı anlatılar arasındaki dramatik ilişkiye işaret eder. Gerçekten de Said’in “fictions of autobiography (otobiyografinin kurgusu)” ifadesi, yazarın kimliğindeki parçalanmışlığı ortaya koyan, “kurguya dönük jest ve pozlarla” dolu bir dramı temsil eder.

Said’in analizine göre Conrad, otobiyografik malzemeyi doğrudan aktarmak yerine yeniden kurgular. Örneğin, Conrad’ın 1889–1894 yılları arasındaki mektuplarında, yazarın deneyim ile ifade arasında bir çatışma yaşadığı görülür. Conrad, “yaşadıkları kaotik akışı kelimelere dökememenin” hayal kırıklığını açıkça hisseder ve Said’in de aktardığı üzere mektuplarında, “tüm kalbinin doluluğundan bir cümle kurmanın artık imkânsız olduğunu” itiraf eder. Bu yaklaşım, bütünlüklü bir benlik anlatısından ziyade, yazarın kendini çeşitli rollerle ifade ettiği bir stratejiye işaret eder. Said, Conrad’ın mektuplarındaki bu “sahtecilik”ten hareketle, yazarın asıl benliğini gizleyen bir alter ego yarattığını öne sürer. Böylece, yaşadığı içsel bölünmüşlüğü dengelemek için hem gerçek hayatını hem de eserlerini biçimlendirmiştir. Bu çerçevede Said, Conrad’ın otobiyografik malzemeyi yaratıcılıkla yeniden işleme biçimini, edebi bir söylem olarak değerlendirir.

Yabancılık, Kimlik, Göçmenlik ve İçsel Bölünmüşlük Temaları

Conrad’ın otobiyografik dünyasında yabancılık ve kimlik duygusu merkezi bir yer tutar. Polonya asıllı olmasına karşın İngiliz toplumunda yadırganmış olan Conrad, yaşamı boyunca sürekli bir sürgün ve göçmen duygusu içinde olmuştur. Najder’in işaret ettiği gibi Conrad ve Said, Avrupa fikrini “yaşam içinde sürgün olma” tecrübesiyle ilişkilendiren paralel bir tutum sergilerler. İkilinin de kendi benlik anlayışları, “Avrupa”yı hem benimseyen hem de onun içsel çelişkilerine dikkat çeken paradoksal bir anlatı haline gelmiştir. Said, Conrad’ın bu kimlik krizini özellikle vurgular: yazar, mektuplarında “kaos tehditlerinin yarattığı kaygının” farkındalığıyla ve “doğru benlik farkındalığına yönelik bir çabayla” doludur. Bu sözler, Conrad’ın yaşamındaki huzursuzluğu yansıtır: Gerçek dünyadaki parçalanmış deneyimleriyle bir arada, kendi kimliğini oturtamadığını ima eder.

Said’le yapılan bu okumalarda göçmenlik ve kimlik teması yakın bir şekilde ele alınır. Ondan aktarılana göre, Conrad “kendini kendisi olmayan bir şeye karşı sürekli maruz bırakır”; yani öz benliğiyle diğer yaşam koşulları arasında bitmek bilmeyen bir karşılaşma yaşar. Bu iç içelik, eserlerine de yansır. Örneğin Lord Jim’de başkahramanın aidiyet arayışı, Said’e göre Conrad’ın kendi ‘evimden yoksun’ hissine ayna olur. Yine Said’e göre, yazarın içsel bölünmüşlüğü, anlatı tekniklerinde çoklu bakış açısı ve güvenilmez anlatıcı kullanımıyla dile gelir. İki ülke, iki dil ve iki meslek arasında kalan Conrad, bu parçalanmış karakterinden ötürü romanlarında bile tek bir gerçekliği sunamaz; nitekim Said, Conrad’ın eserlerinde “nesnel gerçeklik”ten çok kişisel bakış açılarını ortaya koyan çok seslilik olduğunu belirtir.

Said’in Eleştirel Yöntemi: Anlatı, Tarih ve Güç İlişkileri

Said’in eleştirel yöntemi, edebi metinleri tarihsel bağlam ve iktidar ilişkileri ışığında okumaktır. Bu yaklaşımda anlatı, salt bir estetik yapı değil, içinde güç dengelerini barındıran bir pratik olarak görülür. Said’e göre edebi üretim, bir kuvvetler dengesi çerçevesinde ele alınmalıdır; Metinler ancak arka plandaki güç ve otorite gerçeklikleri ile mümkün olur. Daha açık bir ifadeyle, Said “güç ve otorite gerçekliklerinin – ki erkeklerin, kadınların ve toplumsal hareketlerin kurumlara, otoritelere ve geleneksel yapılara karşı koyduğu dirençler de buna dahildir – metinleri mümkün kılan, okurlarına ulaştıran ve onların ilgisini çeken gerçeklikler” olduğunu söyler. Conrad okumasında da bu perspektif belirgindir. Said, yazarın hikayelerinde sömürgeciliğin tarihsel güç düzenini ve bireyin buna verdiği tepkileri çözümler.

Anlatı yapısı konusunda Said, Conrad’ın eserlerindeki katmanlı anlatımları özellikle önemser. Örneğin Lord Jim’de üç farklı anlatıcının (Jim, Marlow, Sömürgeci yazar) hikâyeyi kurgulaması, Said’e göre yazarın bir gerçeği tek bir bakış açısıyla temsil etmeyi reddedişini gösterir. Conrad’ın metinlerindeki bu çoklu-metanaratif yapı, Said açısından hikâyenin öznenin dünyasıyla arasındaki karmaşık ilişkiyi “arzuhal” yöntemiyle aktarmanın yoludur. Hatta Said, bu durumu “problemli bir özne ile dinamik bir nesne arasındaki ilişkileri arabuluculuk etmek amacıyla yapılan alışkanlık haline gelmiş bir sözsel alıştırma” olarak tanımlar. Bu tanım, yazarın kelimelerle dünyaya meydan okuma çabasını özetler. Üstelik bu süreçte hakikat, Said’e göre, Conrad için “dostça olmayan bu dünyadan, özenle seçilen dilsel araçlarla elde edilmesi gereken bir şey” haline gelmiştir. Bunun anlamı şudur: Conrad yazarken, gerçekliğin bütünlüğüyle değil, onu oluşturan parçaların çatışmasıyla mücadele eder. Said’in eleştiri yöntemi bu çatışmaları, metinle tarih, benlik ile iktidar arasındaki etkileşimleri ortaya çıkarmaya odaklanır. Dolayısıyla Said’in analizinde anlatı araçları (örneğin güvenilmez anlatıcı, çerçeveleyici kurgu) metnin içeriğinden ziyade bağlamı ve yazarın gündemini çözümlemek için kullanılır.

Conrad’ın Postkolonyal Perspektiften Okunması: Said’in Özgün Yönleri

Said, Conrad’ı incelerken aslında Batı’nın sömürgeci bakışını mercek altına alır. Conrad’ın hikayelerindeki “egzotik” mekanlar, Said’e göre sıradan bir fon değil, sömürge zihniyetinin sancaklarıdır. Yazar, Doğu Asya, Afrika ve Güney Amerika sahnelerinde geçen anlatılarında, Avrupalı güçlerin yerliler üzerinde kurduğu otoriteyi yansıtır. Columbia UP’ün de belirttiği gibi, Said bu çalışmada “egzotik bölgelerde” geçen hikayelerde Avrupalıların yerlileri medenileştirme fikrini kurgusal düzleme yansıttığını gösterir. Örneğin Nostromo veya Lord Jim gibi romanlardaki karakterlerde, kolonyal iktidarın hem “öteki” üzerindeki tahakkümüne hem de bu tahakkümün yıkıcı sonuçlarına tanık oluruz.

Said’in postkolonyal eleştiriye katkısı, Conrad’ı bu tarihsel bağlamın bir parçası olarak değerlendirmesidir. O döneme kadar Conrad çalışmaları daha çok ahlaki değerlendirmeler veya estetik çözümler üzerinden yapılırken, Said politik bir bilinçle okuyucuya “Batı edebiyatını okurken bu koloniyal boyutu da hesaba katın” çağrısı yapmıştır. Bu bakımdan Said’in Conrad analizi, daha sonra ortaya çıkan kültür ve empiressim çalışmalarının habercisi olmuştur. Sonuç olarak, Said Conrad’ı salt bireysel bir romancı olarak değil, Batı sömürgeciliğinin edebi temsilcilerinden biri olarak konumlandırmıştır.

Diğer Conrad Yorumcularıyla Karşılaştırma

Said’in okuması, dönemin geleneksel Conrad analizlerinden belirgin şekilde ayrılır. Örneğin F. R. Leavis veya Georg Lukács gibi eleştirmenler Conrad’ı daha çok edebi biçim ve bireysel ahlak çerçevesinde değerlendirmişlerdir. Buna karşın Said, yazarın metinlerini geniş bir tarihsel bağlam ve güç ilişkileri içinde anlamlandırır. Birçok geleneksel eleştirmenin aksine, metnin öykü çelişkilerinden ziyade, yazarın otobiyografik dönüşümlerine ve sömürgeci söyleme odaklanır. Böylece Said, edebi metni bir batılı anlatısının parçası olarak okur. Bu farklılık, en temel düzeyde Said’in kavramsal yaklaşımının otorite ve iktidar temalarına dayanmasında görülebilir. McCarthy’nin vurguladığı gibi, Said Conrad kitabında sadece Polonyalı romancıyı incelemez; bu inceleme, sonraki kitaplarında kullanacağı birçok temel fikir ve temayı da içinde barındırır. Böylece Said’in Conrad yorumu, sonraki postkolonyal çalışmalarındaki yöntemlerin de önsözü işlevi görür.

Sonuç

Edward Said’in Joseph Conrad ve Otobiyografinin Kurgusu adlı eseri, hem Conrad araştırmalarına hem de otobiyografi kuramına kalıcı katkılar sunar. Eser, Conrad’ı bir yazar olarak yalnızca bireysel bir yaratıcılığın öznesi değil, aynı zamanda bir tarihsel dönemin ve sömürgeci iktidar yapısının temsilcisi olarak ele almıştır. McCarthy’nin de işaret ettiği üzere, Said bu çalışmada Conrad’ın yaşamından yola çıkarak sonraki yapıtlarında vurgulayacağı pek çok kavramsal temayı öne çıkarmıştır. Ayrıca Columbia University Press tanımında belirtildiği gibi, bu eser Said’in Orientalism çalışmasının önsözü olmuş ve günümüzde postkolonyal literatürde “kilit taşlarından” biri sayılmaktadır. Böylece Said’in Conrad incelemesi, yalnızca yeni bir edebi bakış açısı sunmakla kalmamış; aynı zamanda Said’in entelektüel mirasını şekillendiren merkeze yerleşmiştir. Said’in literatürdeki bu erken dönem çalışması, yazarın sonraki fikir dünyasının anlaşılmasında da temel bir referans olmaya devam etmektedir.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.