Kültürel Kavramlar Üzerine Arthur Asa Berger’in Kültür Eleştirisi Kitabına Dayalı Tez İncelemes
Kitabın Adı:Kültür Eleştirisi
Kültürel Kavramlara Giriş Yazar :Arthur Asa Berger
Çevirmen:Sayfa:232 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:06 Eylül, 2022 İlk Baskı:06 Eylül, 2022 Barkod:9786254496417 Kapak Tsr.:Kapak Türü:Karton Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Cultural Criticism: A Primer of Key Concepts
Kültürel Kavramlar Üzerine Arthur Asa Berger’in Kültür Eleştirisi Kitabına Dayalı Tez İncelemes
Kültürel Çalışmalarda Teorik Çerçeve
Kültürel çalışmalar disiplininin temelleri, Marksizm’den Frankfurt Okulu eleştirisine, yapıbozumculuktan postyapısalcılığa kadar çok yönlü düşüncelere dayanır. Arthur Asa Berger’in Kültür Eleştirisi: Kültürel Kavramlara Giriş adlı kitabı, bu zengin teorik birikimi açıklayıcı bir dille bir araya getirir. Berger, kültür kavramını edebiyat kuramı, göstergebilim, psikanaliz ve sosyoloji gibi alanlardan örneklerle ele alırken, öğrencilere gündelik yaşamda bu kavramları uygulama imkânı sunmayı amaçlar. Örneğin kitapta geçen şu alıntı, yazarın yaklaşımını ortaya koyar: “Etrafınızdaki dünyayı farklı görmeye başladığınızda ya da bu kitapta öğrendiklerinizi medyaya, politikaya, sanata, popüler kültüre ve gündelik yaşamın çeşitli yönlerine uygulayabileceğinizi düşündüğünüzde bu yapıt amacına ulaşmış olacaktır.” Bu sözler, Berger’in kültürel eleştiriyi soyut kuramlarla sınırlı tutmayıp, öğrencilerin alışılmışın dışına çıkarak dünyayı yorumlamalarını teşvik ettiğini gösterir (Berger, 2022).
Berger’in kitabında öne çıkan teorik yaklaşımlardan biri ideoloji eleştirisidir. Marksist temelli düşüncede ideoloji, sınıfların egemen değerlerini doğal görme biçimidir. Stuart Hall’a göre ideolojiler, toplumun işleyişine dair zihinsel çerçeveleri oluşturur. Hall, ideolojiyi “toplumu algılamamızı sağlayan dil, kavramlar, kategoriler, düşünce imgeleri ve temsillerden oluşan zihinsel çerçeveler” olarak tanımlar. Bu tanım, Berger’in eleştirdiği ideoloji anlayışıyla örtüşür; zira ideolojiler çoğu kez sınıf farklılıklarını ve güç ilişkilerini gizleyerek egemen sınıfın değerlerini pekiştirir. Berger, ideolojiyi açıklarken Louis Althusser’in “interpellasyon” kavramına da değinir; bireyler toplumsal kurumlar tarafından özne olarak oluşturulur. Bu kavram, kişilerin ideolojik süreçler içinde “ çağrılarak” özneleşmesi anlamına gelir. Aynı şekilde, Raymond Williams’ın kültür tanımı da bu kapsamdadır: Williams’a göre kültür, aslında “tüm bir yaşam biçimi”dir; yani iktidar ilişkileri ve hegemonyayı da içine alan şekillenmiş toplumsal pratikler bütünü. Bu bağlamda ideoloji, yaşam biçimimizin görünmez katmanlarında işleyen bir yapıdır.
Frankfurt Okulu’ndan ve Marksist kültürel kuramlardan etkilenen Berger, hegemonya kavramını Gramsci’nin ışığında inceler. Hegemonya, sahip olanların güçsüzler üzerindeki dolaylı egemenliğidir. Stuart Hall, Gramsci’nin “hegemonya”sını benimseyerek kültürel alanı da kapsayan bir güç ilişkisi olarak kavrar. Hall’a göre hegemonya, toplumun ‘azınlık’ grup ya da sınıflar tarafından doğrudan zorlanması değil, egemenlerin değer ve düşüncelerinin çoğunluğa sessizce benimsetilmesidir. Bu tanımda medya, toplumdaki “sözleşilmiş fikirler”i değil, hâlihazırda kabul görmüş yorumları yeniden üretir. Media aracılığıyla üretilen onay, toplumsal rızanın üretilmesi demektir; böylece mevcut düzen sorgulanmaksızın sürer. Raymond Williams da hegemonya kavramını “yaşayan pratikler kompleksi” olarak görür. Williams’a göre hegemonya, toplumsal yaşamı bütünüyle kuşatan bir süreçtir; egemen kültür, yalnızca resmi ideolojileri değil, gündelik alışkanlıkları, gelenekleri ve kolektif bilinci şekillendirir. Dolayısıyla hegemonya, sürekli yeniden üretilen ve aynı zamanda alternatiflerle mücadele eden dinamik bir oluşumdur.
Ana Kavramların Karşılaştırmalı Analizi
İdeoloji
Berger’in kitabında ideoloji, Marksist bir çerçevede ele alınır. Kapitalist toplumda iktidar ilişkilerini maskeleyen ideolojiler, bireylerin dünya görüşünü belirler. Hall’ın da vurguladığı gibi, ideoloji sınıfların dünyayı anlama çerçevesidir. Berger, ideolojiyi açıklarken Althusser’in ‘ideolojik aygıtlar’ konusunu ve Marx’ın fetişizm teorisini (örneğin meta fetişizmi) örnek verir. Buna göre, günlük yaşamda hatta sıradan tüketim nesnelerinde dahi kapitalist ideoloji bulunabilir. Stuart Hall, bu çerçevede “egemen ideoloji”nin toplumda olağanüstü bir biçimde sıradanlaştığını, bu yüzden sorgulanmadan kabul edildiğini söyler. Örneğin Hall, anaakım iletişim araştırmalarının “demokratik çoğulculuk miti”ni beslediğini vurgular; böylece toplumsal eşitlik iddiası gerçek dışı bir norm olarak yeniden üretilir.
Mit
Berger’in ele alacağı bir diğer kavram mit’tir. Mit, Claude Lévi-Strauss ve Roland Barthes gibi kuramcılarca açıklanan bir kavramdır. Berger, mitleri psikanalitik ve yapısalcı teorilerle ilişkilendirdiği bölümlerde inceler. Roland Barthes’ın analizlerine göre, mitler gündelik nesneleri ikinci seviyede işaretler olarak yeniden kodlayan anlam kümeleridir. Barthes mitolojisinde mit, ilkel anlam bütünü üzerine “eklenen” yeni bir anlam katmanıdır. Barthes’a göre mit, toplumsal olguları doğal göstererek hakim ideolojiyi görünmez kılar. Bir anlamda, tarihsel ve toplumsal koşulları doğal ve değişmez gösterir. Griffin’in aktardığına göre Barthes:
“Mit, bir işaretin taşıdığı çağrışımlı (konotatif) anlamdır ve kültürel olanı doğal gösterir.”.
Bu tanıma göre bir gazete haberindeki görsel, basit bir kadın yüzü gibi görünse de, ikincil düzeyde toplumun cinsiyetçi veya milliyetçi önyargılarını doğal bir biçimde iletebilir. Berger de kitabında benzer örneklerle mitlerin incelenmesini savunur. Barthes gibi, Berger de mitlerin egemen sınıfların değerlerini pekiştirdiğini, sıradan nesnelere ideolojik yükler yüklendiğini vurgular. Örneğin, bir ulusal bayrak veya yemek resmi üzerindeki mitler, topluma dair önyargıları meşrulaştırabilir.
Göstergebilim
Berger, kültürel eleştiride göstergebilime genişçe yer verir. Göstergebilim, Ferdinand de Saussure ve Charles Peirce gibi kuramcıların öne sürdüğü biçimsel yaklaşımlarla, Roland Barthes ve Umberto Eco gibi kültürel eleştirmenlerin modern yorumlarını birleştirir. Göstergebilim, “bir şeyin bir başkası yerine geçen her ne ise onu inceleyen disiplin”dir. Griffin’e göre göstergebilim, “anlamın toplumsal üretimini; kısacası bir şeyin başka bir şeyi temsil ettiği her durumun analizini” yapar. Berger, işaret sistemlerinin kültürel bağlamda işleyişini göstermeye çalışırken örneklerle Saussurecü gösterge (gösteren + gösterilen) yapısını açıklar. Barthes’ın yaklaşımından ilham alarak, basit reklam sloganları veya modaya dair imgelerin ideolojiyi nasıl yansıttığına dikkat çeker. Barthes’çı bağlamda, medya metinlerindeki gösterge çözümlemesi, egemen anlatıların nasıl “doğal” kabul edildiğini ortaya çıkarır. Örneğin [58]’de aktarıldığı üzere, Barthes sıradan görsellerde bile “hakim toplum değerlerini subtalimle ileten” çağrışımlı anlamlar arar. Berger, bu perspektifle günlük hayattaki sembollerin nasıl ideolojik yük taşıdığını örnekler.
Popüler Kültür
Berger’in kitabında popüler kültür, toplumun geniş kesimlerinin tükettiği kültürel içerikler olarak tanımlanır. Bu tanımda popüler kültür, akademik/sanatsal kültürden (yüksek kültür) ayrı, toplumun çoğunluğunun birikimli pratiklerini içerir. Raymond Williams’a göre ise popüler kültür, aslında “tüm bir yaşam biçiminin” bir parçasıdır. Williams, kültürü yalnızca eserler bütünü değil, insanların gündelik davranışları ve duyarlıklarıyla bağlantılı olarak görür. Berger de bu perspektifi benimser; popüler kültürü anlayabilmek için sadece tüketilen medya ürünlerine bakmak yerine, o ürünleri tüketen toplulukların hayat tarzını incelemek gerekir. Örneğin Berger, televizyon dizileri veya reklamlar üzerinden toplumsal değerleri irdeleyerek, bu içeriklerin nasıl ideolojik işlev gördüğünü gösterir. Stuart Hall gibi kuramcılar da popüler kültürü siyasi mücadele alanı olarak görür; popüler anlatılar, hegemonyayı sorgulama veya pekiştirme potansiyeli taşır. Berger’in çalışması, popüler kültürü eleştirel olarak okumayı destekler; böylece gündelik yaşamda sıradan görünen ögeler bile toplumsal güç ilişkilerine dair ipuçları sunar.
Hegemonya
Daha önce belirttiğimiz hegemonya kavramı, Berger’in Marxist eleştiri bölümlerinde ayrıntılı tartışılır. Berger’e göre hegemonya Gramsci’den gelen bir kavram olup, iktidarın kaba güç kullanımından ziyade rıza üreterek sürmesini tanımlar. Stuart Hall’un vurguladığı gibi, medya aracılığıyla yaratılan “onay” (manufacture of consent) toplumsal düzenin devamını sağlar. Hall, hegemonyayı açık bir zorbalık değil, “toplumun sahip olanların lehine olan yorumları sessizce yeniden üreten” bir süreç olarak tanımlar. Williams da hegemonyayı “yaşanan hegemonya” olarak tanımlar; yani hegemonya, siyasal ya da ekonomik sistemin üstünde değil, bütünüyle içselleştirilmiş sosyal ilişkilerin şekillenme biçimidir. Berger bu tanımlarla uyumlu şekilde, hegemonya analizinde Gramsci’nin kültürel karşı-hegemonya stratejilerine de değinir. Örneğin, egemen sınıf ideolojisine direnen kültürel öznitelikler (sansürsüz sanat eserleri, alternatif medya veya toplumsal hareketler) Berger’in işaret ettiği karşı-hegemonik pratiklerdendir.
Kimlik
Berger’in kültürel kavramlar listesinde kimlik de önemli bir yer tutar. Kimlik, bireylerin kendini toplumsal kategoriler içinde tanımlayışına ilişkin bir konudur. Berger özellikle kültürel kimliklere odaklanır; örneğin milliyet, etnik, sınıfsal kimliklerin popüler kültürde nasıl temsil edildiğini irdeler. Bu noktada Judith Butler’ın güncel kimlik kuramı önemlidir. Butler’a göre cinsiyet kimliği sabit bir öz ya da toplumsal rol değil, tekrarlanan performatif eylemler toplamıdır. Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nde aktarıldığı üzere, Butler kimliği “değil, yapılan bir şey” olarak tanımlar; “cinsiyet… çeşitli eylemler dizisi, bir yapma eylemidir”. Bu görüş, Berger’in benimsediği daha geleneksel kimlik anlayışıyla karşıt olabilir. Örneğin Berger, bir karakterin kimliğini sosyolojik ve tarihsel bağlam içinde ele alırken, Butler bireyin kimliğinin sürekli yeniden inşa edildiğini vurgular. Bu bakış açısı, özellikle toplumsal cinsiyet, etnisite veya sınıf kimliklerinde normatif beklentilere uyum göstermeyen bireyleri anlamamıza yardımcı olur. Berger’in kitabı, Butler’dan farklı olarak kimlik konusunu temel kavramlar arasında derinlemesine tartışmasa da, Butler’ın “kimlik performatif bir ilüzyondur” savı çağdaş kültürel analizlerde önemli bir perspektif kaynağıdır.
Kültürel Eleştiri Yöntemleri
Berger’in çalışmasında kültürel eleştiri yöntemleri de çeşitli başlıklar altında incelenir. Temel olarak metin çözümleme teknikleri öne çıkar. Göstergebilimsel yöntemle reklamlar, film sahneleri veya moda imgeleri gibi kültürel metinler çözümlenir. Örneğin semiyotik analiz, bir reklam afişindeki işaretlerin hem göstergeyi hem de çağrışımları üzerinden anlamını ortaya çıkarır. Barthes geleneğinden gelen bu yaklaşımda, sıradan görünen unsurlar bile altındaki ideolojiyi açığa vurur. Berger ayrıca yapısal anlatı analizi (struktur analiz) yöntemlerini sunar; hikâyelerdeki karakter ilişkileri veya anlatı yapılarının ideolojik işlevleri incelenir. Öte yandan psikanalitik yöntemler de kullanılır: bilinçaltı imgeler, mitik arketipler veya rüyalar gibi ögeler kültürel metinlerdeki derin anlamı sorgulamak için analiz edilir. Sosyolojik yöntemler de kitapta yer alır. Berger’e göre kültürel eleştiride toplumsal yapı ve kurumlar gözden kaçırılmaz: sınıf, cinsiyet, etnisite gibi değişkenler kültürel üretim ve tüketimi belirler. Bu noktada Raymond Williams’ın “seçici gelenek” eleştirisi gibi kavramlar referans alınır; kimin tarihini “resmi kültür” olarak okuduğumuz tartışılır. Ayrıca, eleştirel söylem çözümlemesi (discourse analysis) ve ideolojik eleştiri teknikleri, metinlerdeki dilin güç ilişkileriyle nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Özetle Berger, kültürel eleştirinin çoklu metodolojisini sunar: göstergebilimsel kod çözme, yapısal çözümleme, ideolojik eleştiri ve psikanalitik yorumlama gibi yöntemler bir arada kullanılarak kültürel metinlerin farklı düzeylerde incelenmesi sağlanır.
Günümüz Kültürel Analizlerine Katkı
Arthur Asa Berger’in Kültür Eleştirisi: Kültürel Kavramlara Giriş kitabı, kültürel çalışmaların anahtar kavramlarını kapsamlı şekilde tanıtır ve bunları özlü örneklerle pekiştirir. Berger’in en büyük katkısı, karmaşık kuramsal tartışmaları günlük yaşamla ilişkilendirmesidir. Öğrenciler ve araştırmacılar Berger sayesinde, medya ürünleri, popüler sanatlar veya sıradan nesneler üzerinden ideoloji, mit ve hegemonya gibi kavramları somutlaştırabilir. Kitap, günümüzün dijital ve çokkültürlü toplumunda da geçerliliğini korur; çünkü popüler kültürün neoliberal ideolojileri meşrulaştırmadaki rolünü ve kimlik inşalarının çevrimiçi pratiklerde yeniden üretimini analiz etme imkânı sunar. Berger’in tarif ettiği yöntemler, sosyal medya söylemleri veya küresel popüler medya içeriği gibi yeni olguları anlamlandırmak için de kullanılabilir.
Sonuç olarak Berger’in çalışması, kültürel eleştiri literatüründe klasik teorileri erişilebilir kılan bir rehber olarak değerlendirilebilir. Hem Stuart Hall, Roland Barthes, Raymond Williams, Judith Butler gibi kuramcıların yaklaşımlarıyla uyumlu bir giriş sağlar, hem de öğrencilerin eleştirel bakış açısını geliştirmeye yönelik pratik örnekler sunar. Günümüz kültürel analizlerinde Berger’in çerçevesi, toplumsal güç dinamiklerini çözümleyen disiplinlerarası bir anlayış yaratır; böylece kültürü anlamak isteyenlere zengin bir kavramsal altyapı ve eleştirel araçlar kazandırır.
Kaynakça (APA Stilinde):
- Berger, A. A. (2022). Kültür Eleştirisi: Kültürel Kavramlara Giriş (Ö. Emir, Çev.). Alfa Yayınları.
- Griffin, E. M. (2012). A First Look at Communication Theory (8. baskı). McGraw-Hill.
- Haslanger, S. (2022). Feminist Perspectives on Sex and Gender. Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2022 ed.), Edward N. Zalta (Ed.). Erişim: https://plato.stanford.edu/entries/feminism-gender/
- Fakhimi, F. (2016). “A Whole Way of Life”: Ontology of Culture from Raymond Williams’s Perspective. International Letters of Social and Humanistic Sciences, 67, 46–56.
- Berger’in ve ilgili kuramcıların kuramsal katkılarına dair bilgilerin büyük bölümü yukarıdaki kaynaklardan derlenmiştir. Bu çalışmada sunulan analiz, Arthur Asa Berger’in eserinde yer alan kavramlar ile Stuart Hall, Roland Barthes, Raymond Williams, Judith Butler gibi kültürel kuramcıların görüşleri karşılaştırılarak hazırlanmıştır.
Leave a Comment