Kapitalizmin Ruhu: Milliyetçilik ve Ekonomik Büyüme İlişkisi Üzerine Akademik İnceleme
Kitabın Adı:Kapitalizmin Ruhu Milliyetçilik ve Ekonomik BüyümeYazar :Liah Greenfeld
Çevirmen:Sayfa:544 Cilt:Ciltsiz Boyut:16 X 23,5 Son Baskı:30 Eylül, 2024 İlk Baskı:30 Eylül, 2024 Barkod:9786253890148 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:The Spirit of Capitalism: Nationalism and Economic Growth
Kapitalizmin Ruhu: Milliyetçilik ve Ekonomik Büyüme İlişkisi Üzerine Akademik İnceleme
Giriş ve Kuramsal Çerçeve
Liah Greenfeld, sosyoloji geleneğinde Weber’in “kapitalizmin ruhu” sorusunu yeniden ele alan bir yaklaşım geliştirmiştir. The Spirit of Capitalism: Nationalism and Economic Growth (2001) adlı kitabında, modern ekonomilerin neden sürekli büyüme odaklı hale geldiğini açıklamayı amaçlar. Kitabın yazılış amacı iki temel soruyu yanıtlamaktır: (1) Modern ekonominin ortaya çıkışının doğrudan nedeni nedir – büyümeye yönelik bu yeni ekonomik yönelimi ne açıklıyor? (2) Ekonomik alan modern bilinçte, özellikle Amerika’da, nasıl merkezi bir konum kazanmıştır. Bu soruları cevaplamak üzere Greenfeld, tarihi karşılaştırmalı bir yöntem kullanır ve odak noktasını “neden” sorusuna, yani motivasyonel nedenlere verir. Kavramsal olarak, Greenfeld milliyetçilik olgusunu Nationalism: Five Roads to Modernity (1992) adlı önceki çalışmasından devralır ve 16. yüzyılda İngiltere’de doğduğu ve giderek tüm dünyaya yayıldığına vurgu yapar. Bu çerçevede yazar, Weber’den aldığı “kapitalizmin ruhu” söylemini protestan ahlaki yerine milliyetçi bilinç olarak yeniden yorumlar.
Milliyetçilik Tanımı ve Ekonomik Büyümeye İlişkilendirilmesi
Greenfeld’e göre milliyetçilik, on altıncı yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan benzersiz bir toplumsal bilinç biçimidir. Bu bilinç, “ulus” adı verilen toplum imajında, üyelerin eşit ve egemen olduğu inancını temel alır. Milliyetçi bilinç, eşitlikçilik (egalitarizm) ve halk egemenliği gibi demokratik ilkeleri içerir. Bu ilkesel çerçeve, üyeleri haklar ve yükümlülükler bağlamında eşit kılar; böylece ulusa katılım gönüllülük ve bireyin kendi isteğiyle gerçekleşir. Greenfeld, milliyetçiliğin bu eşitlikçi ve kapsayıcı kimliği sayesinde, eski kast veya sınıf statülerine dayalı hiyerarşiyi yıktığını ve tüm bireylere onur sağladığını vurgular. Sonuç olarak milliyetçilik, insanları yalnızca bireysel çıkar yerine ulusal çıkar için çalışmaya teşvik eder.
Greenfeld’in temel tezi, modern büyüme odaklı kapitalizmin “ruhunun” bireysel ekonomik çıkarlardan çok milliyetçilik olduğudur. Ona göre ekonomi literatüründe hâkim “rasyonel ekonomik aktör” modelinin yerine, ulusçuluk temelinde şekillenen bir motivasyonel anlayış gerekir. Bir yayınevi tanımında belirtildiği gibi, milliyetçilik kitleleri “ulusal prestij için sonsuz bir yarışa” bağlamış ve bu yolla ekonomik rekabetçiliği ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan Greenfeld, milliyetçiliği “özel bir toplumsal bilinç” olarak modern ekonomilerin yükselişinin anahtarı kabul eder. Eşitlikçi ulus kimliği ve üyelerin ulusal onura yatırım yapma eğilimi, ekonomik aktivitelerin büyümeye yönlendirilmesinde belirleyici rol oynar. Örneğin RAND raporuna göre, Greenfeld ulusal kimliğin bireylerin onurunu milletin konumu ile özdeşleştirdiğini, böylece “milliyetçiliğin büyümeye yönelik bir yönelimi teşvik ettiğini” savunur.
Wiki özetinde de belirtildiği gibi, Greenfeld milliyetçiliğin “eşitlikçi olması” nedeniyle açık bir toplumsal yapı yarattığını vurgular: sosyal hareketliliği sağlar, emeği özgürleştirir ve pazarın faaliyet alanını genişletir. Daha da önemlisi, ulusun ulusal onuru diğer ulusların düzeyiyle ölçüldüğü için milliyetçilik sürekli bir uluslararası rekabete yol açar; ulusal prestijin korunabilmesi için ekonomik büyüme zorunlu hale gelir. Sonuçta Greenfeld, modern ekonomi kendiliğinden var olan bir süreç değil, milliyetçilik tarafından “uyarılan ve sürdürülen” bir olgudur. Böylece milliyetçilik, modern ekonomik kalkınmanın temel motivasyonu olarak konumlandırılır.
Karşılaştırmalı Tarihsel Analiz
Greenfeld, tezini doğrulamak için farklı ulusların tarihsel gelişimini inceler. İlk olarak İngiltere örneği ele alınır. İngiltere 16. yüzyıldan itibaren ulusal bilinç geliştirdikçe, ekonomik başarıları da artmıştır. Greenfeld’e göre İngiliz ekonomisindeki bu dönüşüm, ticaretin bireysel kazançtan çok ulusal kalkınma amacıyla ilişkilendirilmesiyle açıklanabilir. Örneğin Hanse Birliği’ne karşı İngiliz tacirlerin ulusal çıkarı destekleyici tutumu, sadece dar bireysel çıkarlarla açıklanamayacak bir “ulusal ilerleme” anlayışını yansıtır. Öte yandan Hollanda Cumhuriyeti, dönemin ekonomi şartlarına sahip olmasına karşın milliyetçilikten yoksundu; bu da büyümenin sürdürülebilir olmasını engelledi. Schmiesing’in aktardığına göre, 17. yüzyıl sonlarında Hollanda’daki durgunluk, milliyetçi bilinçten yoksunluktan kaynaklandı. Bu vakalar, Greenfeld’in milliyetçiliğin varlığının ekonomi üzerinde belirleyici olduğu argümanını destekler.
Fransa, Greenfeld’in “ilk dönüştürülen” ulus olarak nitelediği diğer bir vakadır. Fransız Devrimi ve Napolyon dönemiyle birlikte güçlü bir ulus bilinci oluşmuş, bu da ekonomik milliyetçilik anlayışını güçlendirmiştir. Kitabında Fransa için, kapitalizmin rekabetçi ruhunun milliyetçilikle el ele doğduğu vurgulanır. Greenfeld, bu dönemdeki merkantilist politikaları ve Fransız fizyokratların ulusal ekonomi vurgusunu, kapitalist üretkenlik ve büyüme arzusunu besleyen ideolojik temeller olarak gösterir. Özetle Fransa’da milliyetçi bilinç ve ekonomik bilinç birbirini takip etmiş; ulusal çıkar için alınan ekonomik tedbirler, büyüme hedefine dönüşmüştür.
Almanya’da ise milliyetçi kimlik daha geç güç kazanmıştır. Greenfeld, 19. yüzyılın ikinci yarısında bir araya gelen Alman devletleri ve Bismarck dönemindeki sanayileşmenin, ulusal birliğin getirdiği kolektif yönetime dayandığını belirtir. Henüz ölçekli bir alıntı yapamasak da, yazar Almanya’nın ekonomik atılımının “milliyetçilikle şekillenen toplu hareket” (concerted action) sayesinde mümkün olduğunu savunur. Diğer bir deyişle, Almanların geç modernleşmesi ancak ulusal birlik ve merkezi devlet politikasının kurulmasıyla aşılmıştır.
Japonya örneğinde Greenfeld, 19. yüzyıl sonundaki Meiji Restorasyonu’nu ele alır. Japonya, Batı’dan “ithal ettiği” milliyetçi fikirleri hızla özümsedi ve benimsedi. Sonuç olarak, Japonya’nın modern bir ekonomiye dönüşmesi “hızlı ve başarılı bir milliyetçilik yayılımı”na bağlanır. Greenfeld’in ifadesiyle, Japonya’da modern ekonomi “ulusçuluğun olağanüstü, süratli bir şekilde formüle edilip yayılması” sayesinde doğmuştur. Bu durum, Batılı gözlemciler için şaşırtıcı olsa da, Greenfeld’e göre yapısal koşullar açısından Fransa veya Almanya’dakilerle benzer olmuştur (sadece kültürel olarak farklı şekillerde tezahür etmiştir).
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise Greenfeld farklı bir soru sorar: Neden ABD’de ekonomik büyüme tüm toplumsal hayata hâkim olmuştur? Amerikan kimliği bireyselci- sivil (civil) bir milliyetçilik örneğidir; böylece bireyler ekonomik başarıyı ulusal onur ile eşdeğer görür. Yayınevi tanımı bu durumu “ekonomik medeniyet” kavramıyla ifade eder: Amerika’da ekonomi hem siyasi hayatın hem sosyal ilerlemenin merkezine yerleşmiştir. Bu bakımdan ABD, kendisini ekonomik hedeflere adayan bir “işkolik” (workaholic) nüfusa sahip olmuş; ulusal kimlik, ekonomik büyümeyi en önemli amaç haline getirmiştir. Greenfeld, bu özelliğin milliyetçi bilincin Amerikan toplumu üzerindeki etkisinden kaynaklandığını vurgular.
Milliyetçi Kimlik ve Ekonomik Aktörlük
Greenfeld’e göre milliyetçi kimlik, bireyleri ekonomik süreçlere aktif katılıma sevk eder. Ulusal kimliğin üyeler üzerindeki en belirgin işlevi onur sağlamaktır. Ulus bilinci bireylere “kendi kaderleri üzerinde kontrol” hissi ve onur kazandırarak, onların ulusal prestiji artırma konusunda motive olmasını sağlar. Bu bağlamda, ulusa olan bağlılık ekonomik faaliyeti büyümeye yönlendirir. Greenfeld’in ifadesiyle, ulusal onurun yüceltilmesi “ulusların ortak iyiliğine katkı” gibi görülür ve “ekonomik açıdan rasyonel kılar”: Ulusun genel çıkarı ve prestiji, sürekli zenginlik biriktirmeyi haklı kılan nihai değere dönüşür. Dolayısıyla bireyler ulusal amaçla uyumlu biçimde daha çok üretir, yenilikçi olmaya teşvik edilir.
Benzer bir şekilde, RAND raporuna göre Greenfeld milliyetçiliğin sağladığı onurun ulusal istikrar ve güç için kritik olduğunu vurgular. Raporda “Çin’in yükselişi, kısmen ‘ekonomik milliyetçilik’ ve paylaşılan bir ulusal kimlikle” açıklanır; milliyetçiliğin bireylerin onurunu ulusun prestijine bağlaması sayesinde, toplum rekabetçi bir yönelim kazanır. Greenfeld, milliyetçiliğin bu yapısı nedeniyle bireyler sadece şahsi çıkar değil, ulusun refahı ve uluslararası saygınlığı için çalışmaya motive olur. Sonuçta milliyetçi kimlik, bireyleri ekonomik aktör olarak daha dinamik ve girişimci kılar.
Bireysel Özne, Toplumsal Hareketlilik ve Ekonomik Dinamizm
Greenfeld’in bir diğer katkısı, milliyetçiliğin toplumsal hareketliliği nasıl genişlettiğini göstermesidir. Geleneksel kast veya sınıf kimlikleri bireylerin yerini büyük ölçüde belirlerken, ulusal kimlik “dünyadaki umutları” değil, dünyevi olanakları genişletmiştir. Yazar, milliyetçi kimliğin “dengeli olmanın götürdüğü istikrara veda ettiğini” ve bunun yerine sosyal hareketliliğe kapılar açtığını yazar: Ulus üyeleri arasında “eşitlikçi üyelik” anlayışı, “doğduğu yerde kalmanın pek akıllıca olmamasını” (it is silly to stay where born if one does not fancy the place) gündeme getirmiştir. Böylece bir yandan herkese fırsat eşitliği sunulmuş, diğer yandan bireyler kendi başarıları için rekabet etmeye teşvik edilmiştir.
Ulusal kimliğin bu eşitlikçi niteliği, bireysel hırs ile kolektif amaç arasında yeni bir bağ kurar. Greenfeld’e göre ulusal kimlik, bireylere bağımsız hareket etme özgürlüğü getirirken aynı zamanda onur duygusunu ulusa bağlar. Bireylerin kişisel onuru, ulusal onurun yükseltilmesine endekslenir; bu da ekonomide rekabeti ve hareketliliği meşrulaştırır. Yine Greenfeld’in ifadesiyle, “ulusun genel çıkarı ve özellikle prestiji, sürekli zenginlik arayışını haklı çıkaran en yüce değerdir”. Sonuçta hareketli ve girişimci bireyler ortaya çıkar; bu da ekonomik dinamizmin temel nedenlerinden biri olur.
Weberyen Kapitalizm Yaklaşımı ile Karşılaştırma
Greenfeld, eserini Weber’in ünlü Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu çalışmasının teorik mirası üzerine kurgular. Weber kapitalizmin çıkışını belirli bir toplumsal ahlaka bağlamışken, Greenfeld bu toplumsal ahlakın Protestanlık değil, milliyetçilik olduğunu ileri sürer. Weber’in “neden kapitalizm” sorusuna gönderme yapan Greenfeld, bu sorunun Weber’in vurguladığı gibi fikirler alanında cevaplanması gerektiğini kabul eder; ancak soruya verdiği yanıt milliyetçiliğin yükselişi yönündedir. Daniel Bell’in de belirttiği gibi, Greenfeld kitabını “Kapitalizmin Ruhu” başlığıyla Weber’e saygı çerçevesinde adlandırsa da, Weber’in ötesine geçerek “bunun büyük tarihsellikteki değişimin nedeni olarak milliyetçiliği savunur”. Böylece Greenfeld, Weber’in yaklaşımına alternatif bir “ruh” tanımlaması getirir.
Eleştiriler ve Destekleyici Görüşler
Greenfeld’in tezi çeşitli eleştirilere konu olmuştur. Eleştirmen Andre Wakefield, yazarın tarihsel örneklerini “yetersiz anekdot” üzerinden genelleştirdiğini ve “tarih yazımına saygı eksikliği” sergilediğini belirtmiştir. Başka eleştirmenler, Greenfeld’in milliyetçiliği bireycilikle özdeşleştirmesinin sorunlu olduğunu, Marx, List veya Smith gibi klasik iktisatçıları çarpıtarak ele aldığını öne sürer. Ayrıca bazıları, Greenfeld’i entelektüel eğilimleri gereği milliyetçilik-muhafazakârlık ekseninde değerlendirmiştir (örneğin, Mark Hagopian kitabın “yeni muhafazakâr” yöneliminin belirgin olduğunu vurgular).
Buna karşın pek çok destekleyici yorum da bulunmaktadır. Greenfeld’in yaklaşımı, geleneksel ekonomik ve tarih yazımı kalıplarını zorlayan “cesur” bir teori olarak görülür. Peter Rutland, kitabı “cesur ve zorlayıcı sorular soran” analiziyle takdir ederken, David Landes çalışmayı “önemli, özgün, ilham verici ve çok ihtiyaç duyulan” bir eser olarak değerlendirir. Kevin Schmiesing gibi başka yorumcular, Greenfeld’in bakış açısının insan aklı ve motivasyonuna vurgu yaparak modern iktisadi değişimi açıklamada güçlü potansiyel sunduğunu belirtir. Özetle, eleştiriler metodolojik zayıflıklara işaret ederken, destekleyenler Greenfeld’in tarihsel sosyolojiye getirdiği yeni perspektifi ve detaylı ülke çalışmalarının zenginliğini vurgulamaktadır.
Günümüzde Milliyetçilik ve Büyüme İlişkisine Katkılar
Greenfeld’in ulusçuluk-ekonomi ilişkisine dair tezleri, günümüz küresel ekonomisi bağlamında halen dikkat çekicidir. Özellikle ekonomik milliyetçiliğin yeniden yükseldiği bir dönemde, Kapitalizmin Ruhu modernizasyon dinamiklerine ideolojik bir boyut katar. Örneğin Greenfeld, Çin’in 1978’den bu yana kaydettiği hızlı büyümeyi “ekonomik milliyetçiliğin” teşvikine bağlar. Ona göre Çin’in paylaşılan ulusal kimliği ve devlet yönlendirmeli kalkınma stratejileri, toplumun rekabetçi eğilimini güçlendirerek büyümeyi mümkün kılmıştır. Bu bakış açısı, dünya piyasasına entegrasyon veya kapitalizm metinlerinin ötesinde, ulusal onur ve kimliğin ekonomik performans üzerindeki rolünü vurgular.
Ayrıca, Greenfeld’in vurguladığı gibi ulusun onur ve prestiji arayışı, kalkınma politikalarının meşruiyetine de yansıyabilir. Modern çalışmalarda ulusal kimliğin sosyal ve siyasi kalkınmayı nasıl etkilediği araştırılırken, Kapitalizmin Ruhu bu etkileşimin ekonomik büyümeye olan yönelimini anlamak için önemli bir paradigma sunar. Günümüzde artan milliyetçilik akımları, ekonomik milliyetçilik politikaları ve ulusal rekabetin ön planda olduğu dünya düzeni düşünüldüğünde, Greenfeld’in çalışmasının teorik katkıları güncelliğini korumaktadır. Bu açıdan Kapitalizmin Ruhu, geleneksel ekonomik determinist açıklamaların ötesinde bir bakış açısı getirerek milliyetçiliğin büyümeye “temel itici güç” olarak rolünü göstermesi bakımından önemli bir kaynak olmuştur.
Sonuç
Liah Greenfeld’in The Spirit of Capitalism adlı eseri, modern kapitalizmin yükselişini milliyetçilik perspektifinden ele alan kapsamlı bir tarihsel-sosyolojik çalışmadır. Yazar, dört yüzyıllık karşılaştırmalı analizle toplumların ulus bilincinin ekonomik dinamizmle nasıl iç içe geçtiğini ortaya koyar. Greenfeld’in analizi geleneksel ekonomik yaklaşımların odaklandığı koşul ve aktörlerin ötesine geçerek, ideolojik bir motivasyon olarak milliyetçiliğin önemini vurgular. Böylece Weber’den aldığı soruyu yeni bir cevapla tamamlar ve modern ekonominin niçin büyüme yolunu tuttuğuna dair özgün bir vizyon sunar. Eserdeki çok sayıda vaka çalışması (İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya, Japonya, ABD) bir bütün olarak milliyetçiliğin ekonomik gelişmeyi nasıl tetiklediğini göstermiştir.
Eleştirmenler metot bakımından kusurlar işaret etse de, Greenfeld’in teorik çıkarımları ve tarihsel sentezi birçok yorumcu tarafından takdir edilmiştir. Kitabın en güçlü katkısı, insan eyleminin öznel boyutunu (ulusal bilinç ve onur) ekonomik büyümenin temel belirleyeni olarak konumlandırmasıdır. Bu yönüyle The Spirit of Capitalism, ekonomik kalkınma teorilerine önemli bir ruhsal boyut kazandırmış, sosyal bilimlerde ulus ve ekonomi arasındaki ilişkiyi yeniden tartışmaya açmıştır. Greenfeld’in çalışması, bir bakıma şu özdeyişi doğrular niteliktedir: Modern ekonomiler, ulusların prestij mücadelesinden başka kaynaklanmaz ve milliyetçiliğin “kaynak” olduğu bir perspektifte anlam kazanır. Bu sebeple eser, hem tarihsel analiz hem de kuramsal çerçeve açısından öne çıkan ve salt koşul analizlerini aşan bir katkı olarak değerlendirilebilir.
Leave a Comment