Sevgi, Suçluluk ve Onarım Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Psikanalitik İnceleme


Kitabın Adı:
Sevgi, Suçluluk ve Onarım ve Diğer Yazıları 1921-1945 
Yazar             :
Melanie Klein 

Çevirmen:
Sayfa:
560 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 21 
Son Baskı:
04 Nisan, 2023 
İlk Baskı:
04 Nisan, 2023 
Barkod:
9786254497674 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Karton 

Yayın Dili:
Türkçe 
 

Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
Love, Guilt and Reparation and Other Works 



Sevgi, Suçluluk ve Onarım Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Psikanalitik İnceleme

Melanie Klein ve Sevgi, Suçluluk ve Onarım Üzerine Psikanalitik İnceleme

Melanie Klein (1902) İstanbul’da doğduğu yıllarda. Psikanalizde Freud sonrası dönemin en etkili figürlerinden Melanie Klein, özellikle çocuk psikanalizine ve nesne ilişkileri kuramına yaptığı katkılarla tanınır. 1882’de Viyana’da doğan Klein, Sándor Ferenczi ve Karl Abraham gibi üstatlar tarafından analiz edilmiştir. 1925’te İngiltere’ye yerleşmesiyle erken anne–çocuk ilişkilerine yönelik görüşlerini geliştirmiş ve psikanaliz tarihinde radikal tartışmalara yol açmıştır. Sevgi, Suçluluk ve Onarım adlı kitap, Klein’ın 1921–1945 arasında kaleme aldığı makalelerin toplandığı ilk cilt olup, analitik kuram ve uygulamada yeni kavramları ilk kez gündeme taşımıştır. Kitabın içeriği, çocuğun libidinal gelişiminden erken dönemdeki kaygılara, sevgi–nefret ambivalansından yas süreçlerine, paranoid-şizoid pozisyondan depresif pozisyona ve sembol oluşumuna kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu çalışma, Klein’ın bu önemli yapıtının ortaya çıkış bağlamını, temel teorik yaklaşımlarını, ele aldığı ana kavramları ve psikanaliz literatüründeki yerini kapsamlı biçimde incelemektedir.

Nesne İlişkileri Kuramı

Melanie Klein, Sigmund Freud’un bireysel içgüdü ve içsel çatışma odaklı kuramından ayrılarak “nesne ilişkileri” yaklaşımını geliştirmiştir. Freud’a göre bebek dünyaya içgüdüleriyle ve birincil narsisizm haliyle gelir; nesnel ilişkiler ancak ego ve süperegonun gelişmesiyle anlam kazanır. Oysa Klein, yenidoğan bebeklerin doğuştan insanlara ait nesnelere yönelmeye hazır olduğu görüşündedir. Ona göre bebek, ilk ilişkisini annesinin memesine kurar; bu meme fiziksel bir ödül aracından öte, psikolojik bir objeye dönüşür. Bebek memeyi doyum kaynağı olduğunda “iyi meme”, reddedildiğinde ise saldırganlığını yansıttığı “kötü meme” olarak içselleştirir. Klein, anne memesi üzerinden duyularak yaşanan doyumla bebeğin libidosunun “iyi” nesneye, reddedilmeyle oluşan nefret patlamasıyla da “kötü” nesneye yüklendiğini vurgular.

Bu kuramın temel kavramları arasında parçalanmış (part) ve bütün (whole) nesne, iyi ve kötü nesne ayrımları, projeksiyon ve introjeksyon mekanizmaları yer alır. Bebek ilk dönemlerinde nesneleri iyi ve kötü parçalara bölerek işler (splitting): İyi memeyi memnuniyet, beslenme ve şükran duygularıyla ilişkilendirirken; kötü memeyi de açlık, öfke, saldırganlık duygularıyla kişiselleştirir. Öte yandan bu parçalanmış nesneler zamanla introjekte edilerek benliğe katılır. Yani içselleştirme yoluyla sevgi yaşantılarına “iyi nesne” şekli verilirken, saldırgan yönelimler “kötü nesne” olarak atfedilir. Klein, bunalım halinde projeksiyon yoluyla olumsuz duyguları dış dünyaya aktarırken, introjeksyonla olumlu unsurları iç dünyaya çekmenin ego ve süperegonun temellerini oluşturduğunu belirtir.

Klein’ın nesne ilişkileri kuramında libido ve ölüm içgüdüsü arasındaki çatışma kilit önemdedir. Ona göre bebek, doğuştan hem yaşam içgüdüsünün sevgi doygunluğunu hem de ölüm içgüdüsünün agresif yönünü taşıdığından, psikolojik gelişimi bu iki kutup arasındaki mücadelenin ürünüdür. Bu anlayışla, bebeğin erken deneyimleri doğrudan cinsellikten çok nesneye yönelik; nesneyi doyum kaynağı (libido) ve saldırgan nesne (ölüm güdüsü) olarak algılamaktır. Bu açıdan Klein, Freud’un ödipal aşamadan önce bireyin hâlâ hayvansal haz güdüleriyle yönlendirildiği tezine karşı çıkmış, bebeğin doğuştan karmaşık bir içsel fantezi dünyası ve nesne ilişkileriyle donatıldığını savunmuştur.

Klein’ın yaklaşımı, psikodinamik kuramda nesne ilişkileri ekolünün temelini oluşturmuştur. Melanie Klein nesne ilişkilerini ilk altı ay içindeki anne-çocuk bağının yoğun duygusal boyutuna odaklayarak tanımlamış; bu dönemde bebeğin nesnelere yüklediği anlamları ve fantezileri ön plana çıkarmıştır. Klein nesne ilişkileri kuramıyla, bireyin iç dünyasındaki nesnel temsillerin gelişimini ve bu temsillerin psikopatoloji ile ruh sağlığı üzerindeki etkilerini detaylandırmıştır. Özetle, Klein’a göre nesne (object) kavramı, içsel doyum ihtiyaçlarının hedefi değil; daha çok ego ve süperegonun şekillenmesinde rol alan birincil psikotik içerik taşır. Bu nedenle nesne ilişkileri, bireyin hazzı değil, ilişkilenme ve zihin yapısının oluşumunu sağlayan temel psikolojik değişkenler olarak ele alınır.

Sevgi ve Yıkıcılık

Klein’ın kuramında sevgi ve nefret (yıkıcılık) dinamikleri bebeklikten itibaren birbirine paralel seyreden içsel güçlerdir. Sevgi, yaşam içgüdüsünün temsilidir; bebek memeyi yenileyici, besleyici bir cisim olarak içselleştirirken libidoyu canlı tutar. Nefret ve saldırganlık ise ölüm içgüdüsünün izdüşümüdür; bebek doyum engellendiğinde memeyi “persecutor” (kötü nesne) olarak hayal eder ve ona karşı yıkıcı fanteziler geliştirir. Klein, sevgi ve nefret hislerinin içsel dünyada bir üçgen oluşturduğunu belirtir: Bir yanda sevgiyle idealleştirilen iyi nesne, öte yanda nefretin ve kıskançlığın hedefindeki kötü nesne vardır. Bebek bu ambivalansı ilk önce basit bir biçimde “iyi memeye/ kötü memeye” dönüştürerek işler. Zamanla olgunlaşmaya başladıkça, anne figürünün hem olumlu hem olumsuz yanlarını aynı anda kavrayabilme yetisi (“depresif pozisyon”) gelişir.

Klein, kıskançlık (jealousy) ile haset (envy) kavramlarını ayrı kategoriler olarak ele almıştır. Ona göre haset, bebeğin henüz anne gibi tek bir nesneye yoğunlaşırken duyduğu yıkıcı kıskançlıktır; “iyi” nesneyi tümüyle kendinde toplama arzusu ve paylaşım engeli şeklinde ortaya çıkarpsy.dmu.ac.uk. Beş yaşındaki Fritz vakasında gözlemlendiği üzere, oyun aracılığıyla anneye yönelik düşmanca işaretler (örneğin bebeği boğmaya çalışmak) hasetin erken belirtisidir. Buna karşılık kıskançlık, en az üç kişilik ilişkilerin hakim olduğu Ödipal düzeydeki bir duygu olup, çocuk ile ebeveynleri arasındaki aşkı koruma ve rakibi ortadan kaldırma arzusudurpsy.dmu.ac.uk. Hiles’e göre, kıskançlık her zaman en az iki kişiyi (çocuk, diğer ebeveyn, rakip) içerirken; haset sabit ve idealize edilen bir nesneye yöneliktir ve aşırı derecede parçalı (partial) bir çatışmadırpsy.dmu.ac.uk. Bu bağlamda Klein, insan ruhunda sevgi ve nefretin kaçınılmaz birleşimine dikkat çeker; sevgi duyulan nesneyi kaybetme korkusu, nefret fantezileriyle iç içe geçer.

Özetle Klein’e göre sevmek ve yok etmek içsel dünyada birbirinin alternatifi değil, aynı gerçekliğin iki yönüdür. Bebek, ilk dönemlerinde anneyi hem besleyen, hem de öfke duyduğu bir nesne olarak algılar. Sevgi, sabır ve minnet duygularıyla iyi nesneyi canlı tutarken; öfke, kıskançlık ve haset kötü nesneyi karalar. Sağlıklı gelişimle beraber bu iki uçta kurulan nesneler bütünleştirilerek gerçekçi bir anne imgesi oluşur; böylece ambivalans tolere edilir. Klein’ın tanımıyla, gerçekçi sevgi ancak kötüye dair suçluluk ve onarma arzusu kabul edildiğinde mümkün hale gelir.

Suçluluk ve Onarım Dürtüsü

Klein’a göre çocuğun iç dünyasında suçluluk duygusu, erken dönemde anneye yönelik saldırgan fantezilerinin sonucu olarak doğar. Parçalanmış nesneler tek bir kişi (anne) haline gelirken, çocuk kendi elindeki saldırgan enerjiden duyduğu suçluluğu hisseder. Bu suçluluk, depresif pozisyona geçişin habercisidir. Depresif pozisyonda çocuk, hem annesinin tümüyle iyi ve tümüyle kötü yanlarını görür; yücelttiği “iyi anne”nin gerçek yüzünü öğrenir, aynı anda kendi içinde ürettiği yıkıcı arzuları da fark eder. Gerçekçi anne imgesine ulaşmak birlikte suç ve endişeyi getirir: “Annemi kaybettim” kaygısı bu pozisyonun en temel hissidir.

Klein, depresif pozisyonda onarım (reparation) sürecinin başladığını belirtir. Çocuğun ego’su, annesine yönelik sadistik saldırılarını telafi etme dürtüsü hisseder: Daha önce “iyi anneden” aldıklarını geri verme isteği doğar. Klein şöyle yazar: “Ego, iyi nesneyle özdeşleşme sayesinde, ona yönelttiği tüm saldırganlıkların karşılığını tazmin etme duygusuyla hareket eder… Konu, önceki saldırganlıkların her bir detayını telafi etmek için çabalamaya gelir”. Bu onarma süreci, çocuğun kendini daha vicdani ve sorumlu algılamasını sağlar; fakat aynı zamanda kendi gücünün yetmeyeceği korkusunu da getirir. Ego, nesnenin iyiliğine dair kuşkularla ve kendi acizliğiyle boğuşurken derin bir kayıp anksiyetesi yaşar. Dış dünyadaki her türlü yoksunluk veya hayal kırıklığı, “sevilene duyulan tutkuyu kaybetme” korkusunu tetikler.

Klein’in psikopatolojiye katkısı, bu suçluluk-onarım döngüsünün farklı biçimlerde açığa çıkışını da içermektedir. Depresif pozisyonun olgunlaşamaması, yetişkinlikte depresyon veya obsesif savunma biçimleriyle sonuçlanabilir. Normal gelişimde ise, suçluluk duygusu yaratıcı ve koruyucu bir yön kazanır: Çocuk nesneye karşı şefkat ve suçluluğu dengeler, ‘onarım eylemleri’ ile ilişkisini onarır. Örneğin bir çocuğun oyununda incittiği bir kuklayı onararak yeniden birleştirmeye çalışması, gerçek dünyadaki çevresiyle de empati ve sorumluluğunu geliştirmesine hizmet eder. Bu bağlamda Sevgi, Suçluluk ve Onarım kitabında Klein’ın temel vurgusu, “yıkıcılık” duygusunun sağlıklı “yeniden yapım” eğilimiyle dengelenmesidir.

Oyunun Analitik İşlevi

Klein, çocukların iç dünyasını anlamak için klasik yetişkin analizi yöntemlerini oyun terapisinde uygulamıştır. Anneyle ilişkisi üzerine yoğunlaşan nesne ilişkileri görüşü, çocuklarla iletişim kurma ihtiyacını doğurmuş; çocuklar henüz sözcüklerle duygularını ifade edemediklerinden oyun analizi geliştirilmiştir. Ferenczi’nin teşvikiyle kendi çocuklarıyla başlayan analiz çalışmalarında Klein, oyunu yetişkinlerdeki serbest çağrışıma benzer bir bilinçdışı dışavurumu olarak kabul etti. 5 yaşındaki Fritz vakası ile başlayan deneyiminde Klein, “analiz odasında alçak bir masada küçük tahta adamlar, arabalar, trenler, hayvanlar, evler ve kağıt, makas, kalemler” bulundurduğunu anlatır. Çocuk oyuncağı eline alıp oynamadığında bile ona bakması veya dokunması, analiste onun komplekslerine dair ipuçları verir. Klein’in yazdığı gibi, çekingen bir çocuk bile oyuncağa bakarak veya onlardan birini seçerek kısa sürede iç dünyasındaki çatışmaları ortaya koyabilir.

Bu teknik, psikanalizde çocukların dil dışı iletişimini değerlendirmek ve transferans ilişkisini kurmak için kritik bir araçtır. Klein, oyunun yetişkinlerdeki rüya ya da serbest çağrışım gibi işlev gördüğünü vurgulamış; çocukların oyun sırasında kendi fantezi ve korkularını sembollerle dışa vurduklarına inanmıştır. Analiste düşen görev, çocuğun oyununu gözlemlemek ve oynadığı temsillerdeki kalıpları yorumlamaktır. Örneğin Fritz’in bebekle şiddet içeren oyunlar oynaması, annesine karşı duyduğu saldırgan arzuları; aynı çocuğun oynadığı iyileştirici senaryolar ise suçluluk ve onarım eğilimini işaret eder. Bu yaklaşımla Klein, çocuk analizinde oyun üzerinde sürdürdüğü dikkatli gözlem ve içerik analizi sayesinde bilinçdışındaki bastırılmış duyguları açığa çıkarmıştır.

Teorik Eleştiriler ve Kleinçılığın Mirası

Klein’ın görüşleri psikanalitik çevrelerde uzun soluklu tartışmalara neden olmuştur. En belirgin eleştiri odağı, çocuk analizi teknikleri ve gelişim teorisindeki farklılıklardan kaynaklanmıştır. Anna Freud başta olmak üzere Freud’un çevresinden bazı kuramcılar, Klein’ı “Freudyen değildir” şeklinde etiketlemiş; küçük çocuklarda serbest çağrışım ve transferanslı analizi kabul etmemiştir. Anna Freud, Klein’ın çok erken yaşlarda çocuk analizi yapma iddiasını ve ölüm içgüdüsüne yüklediği önemi reddetmiştir. Bu fırça darbesine yanıt olarak Klein, Anna Freud’un yaklaşımının kendisinin Freudyen perspektifine aykırı olduğunu savunmuş ve hatta kendi bakışının Freud’a daha yakın olduğunu iddia etmiştir. Bu çatışma, British Psychoanalytical Society içinde 1942–1944 yıllarında “Tartışmalı Görüşmeler”in gündemini oluşturmuştur. Sonuçta Freudçular, Kleinci ve Bağımsız olarak üç ayrı eğitim kolu ortaya çıkmış ve bu ayrım günümüzde de izlerini sürdürmektedir.

Klein’in kuramına yönelik akademik eleştirilerde, kimi teorisyenler ilk dönemdeki saldırgan vurgusu ve içgüdüsel determinasyon anlayışını tartışmalı bulmuştur. Bazıları, doğum öncesi döneme dair cinsel fantezilerin kapsamını eleştirmiş; örneğin Klein’ın dev bir penis veya meme fantezileri gibi kavramlarının ampirik temeli sorgulanmıştır. Bununla birlikte Klein’ın splitting, introjeksyon, projeksiyon, paranoid-şizoid ve depresif pozisyonlar kavramları, psikanalitik terminolojiye zenginlik katmıştır. Özellikle projëktif tanımlama (projective identification) gibi mekanizmalar, modern ilişkisel ve kendilik kuramlarında merkezi bir yer edinmiştir.

Klein’ı takip eden kuşaklar –örneğin Wilfred Bion, Hanna Segal, Donald Meltzer, Esther Bick– görüşlerinden birçok unsur ödünç almış, hatta genişletmiştir. Bion’un “taşıyıcı/taşıma” metapsikolojisi, Segal’in dönüşüm çalışmaları ve Meltzer’in fantazi analizleri Kleinci geleneği devam ettirmiştir. Çağdaş psikodinamik yaklaşımlarda, Kleinçı psikoterapi ekolleri halen canlıdır; İngiltere’de Kleinci örgütlenmeler, özellikle erken döneme odaklanan bebek/çocuk terapileri ve yetişkin psikanalizinde etkin rol oynar. Birçok modern kuramcı (örneğin Otto Kernberg, Frank Yeomans, Jessica Benjamin) iç dünyadaki bölünmüşlük, özerklik ve saldırganlık temalarına Klein’ın perspektifinden bakar. Özetle Kleinçılığın mirası, psikoterapide nesne ilişkileri ve erken gelişim kavrayışını derinleştirmiş; günümüz terapötik tekniklerinde erken fantazi ve güvence-existansiyel kaygı vurgusu hâlâ Klein’ın öngörülerinden beslenmektedir.

Sonuç

Melanie Klein’ın Sevgi, Suçluluk ve Onarım ve Diğer Yazıları (1921–1945) eseri, psikanaliz literatürüne bir dizi temel katkı sunmuştur. Çocuk analizi ve nesne ilişkileri kuramına getirdiği yenilikler; erken dönem saldırganlık, haset, suçluluk ve onarım kavramları; paranoid-şizoid ve depresif pozisyonlar tanımlaması; oyun analizinin geliştirilmesi gibi konular bu ciltte şekillenmiştir. Klein’ın teorileri, Freudcu gelenekten farklı bir perspektif sunarak, ruhsal gelişimde anne-çocuk bağının esas rolünü vurgulamıştır. Bu bakış açısı, hem kuramsal hem de klinik boyutta psikanalizi zenginleştirmiştir. Günümüzde Kleinçı kavramlar, çocuk terapisinden yetişkin psikanalizine uzanan çeşitli yaklaşımlarda yer almaya devam etmektedir. Örneğin projëktif tanımlama ve iç nesne kavramları, ilişkisel psikoterapilerde standart olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla Sevgi, Suçluluk ve Onarım kitabı, psikanalitik düşüncenin dönüştürücü metinlerinden biri olarak kabul edilir; Klein’ın erken dönem eserleri bugün hâlâ psikanaliz eğitimi ve kuram çalışmalarında temel kaynaklar arasında yerini korumaktadır.

Kaynakça 

  • Klein, M. (2008). Sevgi, suçluluk ve onarım. (İ. C. Demiray, Çev.) İstanbul: Kanat Yayınları.
  • Klein, M. (2011). Haset ve şükran. (İ. C. Demiray, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.
  • Klein, M. (1935). A contribution to the psychogenesis of manic-depressive states. International Journal of Psycho-Analysis, 16, 145–174.
  • Klein, M. (1963). The Psycho-Analysis of Children (1st ed. 1932). London: Hogarth Press.
  • Klein, M. (1975). Love, Guilt, and Reparation and Other Works 1921–1945. London: Hogarth Press.
  • Mitchell, S. A., & Black, M. J. (1995). Freud and beyond: A history of modern psychoanalytic thought (2nd ed.). New York: Basic Books.
  • Sigmund Freud Museum (Viyana). (2020). Object Relations Theories. Erişim adresi: https://www.freud-museum.at/en/analysis-interminable/articles/object-relations-theories
  • Hiles, D. (2012). Envy, jealousy, greed: A Kleinian approach. (CCPE Konferansı sunumu, London).

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.