Simon Schama'nın Rembrandt's Eyes Kitabının Derinlemesine Analizi
Kitabın Adı:Rembrandt’ın Gözleri Yazar :Simon Schama
Çevirmen:Sayfa:928 Cilt:Ciltli Boyut:16 X 23,5 Son Baskı:18 Nisan, 2025 İlk Baskı:18 Nisan, 2025 Barkod:9786253892630 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Sert Kapak Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:Fransızca Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Rembrandt’s Eyes
Simon Schama'nın Rembrandt's Eyes Kitabının Derinlemesine Analizi
Giriş
Simon Schama’nın Rembrandt’ın Gözleri (1999) adlı kitabı, Rembrandt van Rijn’in yaşamını ve eserlerini sadece biyografik veriler üzerinden değil, ressamın kendine özgü bakışıyla yeniden keşfetmeyi amaçlayan kapsamlı bir çalışmadır. Schama, bu kitapta “gerçek biyografinin Rembrandt’ın resimlerinde keşfedilmesi gerektiğini” savunur. Kitap, Hollanda Altın Çağı’nın siyasi ve kültürel atmosferi içinde Rembrandt’ın hayatını, sanat anlayışını ve kişisel ilişkilerini zengin betimlemelerle ele alır. Bu inceleme yazısında, Rembrandt’ın hayatı ve sanatı, yaşadığı dönemin toplumsal-politik bağlamı, Schama’nın yorumlayıcı yaklaşımı ve anlatım tarzı akademik bir üslupla ele alınacak; gerektiğinde alıntı ve tartışma yapılacaktır.
Rembrandt’ın Yaşamı ve Biyografisi
Rembrandt Harmenszoon van Rijn (1606–1669) Leiden doğumlu bir ressam olup, hayatı boyunca hem olağanüstü başarılar hem de ağır sıkıntılar yaşamıştır. Rembrandt, 1630’ların başında Amsterdam’a giderek kısa sürede önde gelen bir portre ressamı haline gelmiştir. 1639’da zengin ve ünlü iken aldığı büyük evine (Jodenbreestraat 4) taşınmış ve kariyerinin zirvesine ulaşmıştır. Aynı dönemde Saskia van Uylenburgh ile evlenmiş, bir oğlu (Titus) olmuştur. Ancak 1642’de Saskia henüz 30 yaşındayken ölünce Rembrandt derin bir acı yaşamıştır. Daha sonra Geertje Dircx adlı bir hizmetçiyle ilişkiye başlayan sanatçı, bu ilişkiyi sonlandırınca yerine Hendrickje Stoffels adlı yeni bir ev hizmetçisini almış ve 1654’te onunla kızı Cornelia’yı dünyaya getirmiştir. Rembrandt’ın Sanatçılar Loncası faaliyetlerine ve zengin koleksiyonuna karşın mali durumu giderek kötüleşmiş, 1656’da borç batağına saplanarak iflas etmiştir. Artan harcamaları (lüks koleksiyon tutkusu, nafaka yükümlülükleri) ve değişen beğeniler, sanat piyasasında gerilemesine yol açmıştır. İflastan sonra evine ait eşyaları açık artırmayla satılan Rembrandt, Hendrickje ve çocuklarıyla daha küçük bir eve taşınmıştır. 1669 yılında yoksul bir halife vefat eden sanatçı, Amsterdam’da bir fakir mezarında defnedilmiştir. Sonraki yıllarda ise romantik dönem sanatçılarının kahramanı haline gelmiş, dönemin klasik anlayışının gölgede bıraktığı gerçekçi üslûbu nedeniyle ölümünden sonra büyük saygı görmüştür.
Rembrandt’ın biyografisi, disiplinlerarası bakışı benimseyen Schama’ya göre yalnızca kronolojik olaylar listesi değildir. Schama, ressamın kişisel tarihini eserlerinde aramak gerektiğini öne sürer. Yazarın betimlemelerine göre Rembrandt’ın yaşamındaki kırılma anları (örneğin Saskia’nın ölümü, iflası ve Hendrickje’yle ilişkisi) eserlerine derinden yansımıştır. Schama, bu dönümleri hem tarihsel belge hem de imgeler aracılığıyla okuyucuya aktarır. Örneğin Saskia’nın ölümü sonrasında Rembrandt’ın yalnızlık duygusunun resimlerine nüans verdiği ve Hendrickje’nin tablo modelleri üzerinden sanatçının yaşamındaki rolünü vurguladığı anlatılır. Rembrandt’ın kızının hayali manzarasıyla betimlendiği Hindistan’a gönderildiği bir ölüm sahnesiyle (Cornelia Betaviye’de) kitabın sonunu süsleyen düşlemesi, Schama’nın kurguya başvurmasından biridir.
Rembrandt’ın Sanatındaki Temalar ve Yaklaşımı
Rembrandt, resimlerinde başta Hıristiyanlık kökenli tarihsel ve dinî konuları, portreleri ve natürmortları bir arada harmanlamıştır. Sanat hayatının ilk döneminde ağırlıklı olarak bireysel ve grup portreleri yapan Rembrandt, zamanla kendine has “hikâye resimleri” (tarihî ve İncil sahneleri) üzerine yoğunlaşmıştır. Örneğin 1632 tarihli Dr. Tulp’un Anatomi Dersi ve 1642 tarihli Gece Bekçisi (Milislerin Toplu Portresi) tabloları, dönemin toplumsal portre anlayışının etkileyici örnekleridir. Bu tabloda Rembrandt, Amsterdam milis kuvvetini karmaşık bir kompozisyon içinde canlandırmıştır; Rijksmuseum’un onursal salonunda sergilenen Gece Bekçisi, o dönemdeki teknik ustalığının simgesidir. Schama, bu ve benzeri eserleri ayrıntılı yorumlarla çözümler, dönemin siyasi atmosferini ve ressamın psikolojik durumunu da eserlere yansıtır.
Rembrandt’ın sanatsal temasında öne çıkan bir diğer öğe de aydınlatma ve dokudur. Britannica’ya göre Rembrandt “ışık ve gölge ustası” olarak tanınmış, “tavizsiz bir gerçekçilik” anlayışıyla kusurlu insan yüzlerini bile korkusuzca resmetmiştir. Gerçekçilik bu anlayışın merkezinde yer alır; Rembrandt, insan yüzündeki her çiziği, dokudaki en ince pürüzü dahi tablolarına aktarmıştır. Ünlü Hamamda Bathsheba (1654) tablosunda Bathsheba’nın hüzünlü halet-i ruhiyesi, rembrandt’ın kalın fırça darbeleri ve canlı renk paletiyle betimlenir. The Art Story sitesindeki analizde belirtildiği gibi, Bu portrede Bathsheba bir mektup tutarken “melankolik fakat mırıldanan” bir ifade taşır ve eteğindeki çıplak formu idealize edilmemiştir. Bu yaklaşım, dönemin diğer sanatçılarının aksine, Rembrandt’ın samimi ve insani doğallığa önem verdiğini gösterir.
Rembrandt’ın eserlerinde sıklıkla bireyin iç dünyası, yaşlanma, yalnızlık ve sosyal eleştiri temaları ön plana çıkar. Kendi yüzünün yaklaşık onda biri kadarını dolaylı olarak çalıştığı yaklaşık 80’in üzerindeki özportreleri, sanatçının kendini sorgulamasının ve değişen duygularının birer kaydıdır. Ayrıca, o döneme göre fevkalade kapsamlı olan ~300 gravürü, ekonomik fiyatlarıyla geniş halk katmanlarına ulaşmış ve ressamın ününü uluslararası boyuta taşımıştır. Bu gravürler tarihî sahneler ve gündelik yaşam kesitleri içerir, Schama ise bu eserler aracılığıyla Rembrandt’ın “iyi ve kötünün mücadelesi” gibi temaları nasıl ele aldığını gösterir. Özetle, Rembrandt’ın sanatı; zengin duygu yelpazesi, ışık-gölge ustalığı ve toplumsal yorumuyla dönemin ötesine geçmiştir.
17. Yüzyıl Hollanda’sının Kültürel ve Politik Bağlamı
Rembrandt’ın yaşadığı 17. yüzyıl Hollanda’sı, ekonomik refah ve kültürel zenginliğin zirveye ulaştığı bir dönemdi. Bu dönem genellikle Hollanda Altın Çağı olarak adlandırılır. O sırada bağımsızlığını yeni kazanmış Hollanda Cumhuriyeti, denizaşırı ticaret yollarını kontrol ederek tarım, balıkçılık ve özellikle Uzak Doğu ile Amerika arasında hızla zenginleşmişti. Bu refah, burjuva sınıfının lüks tüketimini ve sanat talebini artırmış; özellikle zahire borsaları, lüks iç mekanlar, natürmort ve portre resimleri oldukça popüler hale gelmiştir. Nicole Ganbold’un DailyArt Magazine yazısına göre dönemde “huzur ve ekonomik refah dönemi”nin meyveleri olarak Hollandalılar, evlerindeki bolluğu konu alan natürmortları ve zengin simaları sergileyen grup portreleri sayesinde statülerini duyuruyorlardı.
Öte yandan, bu Altın Çağ zenginliğinin önemli bir kısmı sömürgecilik ve köle ticaretiyle besleniyordu. Tarihsel kayıtlara göre 17. yüzyılda Hollanda, Doğu Hindistan Şirketi (VOC) aracılığıyla Hindistan, Endonezya ve Afrika’ya yayılmış; gemicilik sayesinde egzotik mallar (baharat, kumaş, şeker vs.) Avrupa’ya taşınmıştır. Ganbold, Altın Çağ teriminin eleştirildiğini, zira bu zenginliğin pek çok savaş, köle ticareti ve sömürüden (sömürge savaşları, köle emeği gibi) kaynaklandığını belirtir. Schama da kitabında bu unsurlara değinir: yazara göre dönemin “seferler, ekonomik çıkarlar, Katolik İspanya’ya karşı yürütülen savaşlar” hepsinin Rembrandt’ın dünyasının arka planında yer alması gereken unsurlardır. 1581’de İspanya’dan ayrılan Hollanda Cumhuriyeti, 1648’de kesin bağımsızlığını kazanmış; Schama bu ulusal kaderi, Rembrandt’ın hikâyesiyle iç içe sunar.
Dinî açıdan ise Hollanda, Protestan (özellikle Kalvinist) çizgide bir ülke haline gelmişti. Katolik kilisesine resim siparişi veren aristokrasi yoktu; kiliseler sade tutulduğu için ressamlar daha çok portre, natürmort, peyzaj ve iç mekân sahnelerine yöneldiler. Schama’ya göre Rembrandt’ın doğduğu Leiden şehri, son derece şiddetli bir Kalvinist doktrinle yönetiliyordu. Bu sert dindarlık içinde bile Rembrandt İncil temalarına yönelmiş, ancak onları bazen dönemin doktrinlerinden farklı duygusal bir yorumla ele almıştır. Örneğin David ve Bathsheba sahnelerinde kişisel dram ve insanî kusurlar öne çıkarken, sahneler betimleme zenginliği ve duyusal detaylarla örülüdür. Tüm bu faktörler –zenginlik, savaş, dinî atmosfer ve toplumun yükselen burjuvazisi– Rembrandt’ın resimlerinin dünya görüşünü şekillendirmiştir. Schama, kitabında bu tarihî ve kültürel zemini yoğun betimlemelerle yeniden kurarak okuyucuya dönemi “koklayarak ve görerek” yaşamışcasına hissettirir.
Simon Schama’nın Anlatım Tarzı ve Yaklaşımı
Schama, Rembrandt’ın Gözleri’nde klasik bir akademik monografi yerine romanvari bir anlatı tercih etmiştir. Yazarın önsözü, Paul Valéry’den alınan “Resim hakkında konuşmaya cüret ettiğimiz için özür dilemeliyiz” uyarısıyla başlasa da, Schama bu uyarıya aldırmadan resimleri canlı bir dille yorumlar. Onun amacı, Schama’ya göre resimleri kelimelerle değil, suç ortaklığına hırsla yorumlamaktır. Peter Conrad, Guardian’daki incelemesinde Schama’nın “iştahla, duyuları harekete geçiren” bir üslûp kullanarak Amsterdam’ın havasını, kokusunu ve dokusunu okuru hissettirdiğini belirtir. Gerçekten de Schama, tabloları sadece görmekle kalmaz, materyalleri koklar, renkleri “koklar”, kanallardaki çürümüş suyun keskin kokusunu ve pazarlardaki yiyeceklerin ağızda bıraktığı tatları sözcüklere döker. Örneğin Conrad, Schama’nın Rembrandt’ın fırça darbelerini ve rengin maddeselliğini anlatırken “renkleri kokladığını” ve “sirke ile kurşunu karıştırdığını” yazarak adeta okurun burnuna dokunacak kadar detay verdiğini vurgular.
Schama’nın anlatımı zengin benzetmelerle doludur. Amsterdam’ı bir yandan “yarımay” veya “yenidoğan bebek” benzetmeleriyle tanımlarken, öte yandan kentin seslerini, kokularını, hatta tatlarını ayrıntılarıyla sıralar. Bu betimleyici üslup bazı eleştirmenlerin gözüne abartılı gelmiştir. Örneğin John Molyneux, Schama’nın Amsterdam anlatımını iç içe geçmiş hayal gücü yığınları olarak nitelendirir; sekiz sayfalık kokular betimlemesi ve benzeri uzantılar, ona göre eseri gereksiz yere uzatmaktadır. Schama’nın benzetmelerinden bir kısmı ise direnci yüksek mizahi yaklaşımlar içerir. Yazar, İsa’nın Göğüs Kafesi resmini “gönlün hafif kitabı” olarak adlandırmakta, Emmaus’ta Şölen tablosunu “bu kelimenin tam anlamıyla sansasyonel” ifadesiyle okurlarının anlayışına sunmaktadır. Bu tür ifadeler, Schama’nın estetik ve duygusal değeri kelimelerle yakalama çabasının bir göstergesidir.
Schama, kitabı boyunca biyografi, sanat tarihi ve genel tarihçiliği iç içe geçirir. Guardian eleştirisinde belirtildiği gibi, yazar rembrandt’ın yaşamı kadar dönemin politik olaylarına (Örneğin İspanya ile savaş, Hollanda’nın yükselen gücü), toplumundaki sosyal dinamizme (örneğin Yahudi mahallesi) ve dönemin sanat anlayışına da sık sık değinir. Schama’nın anlatımında döneme dair teknik bilgi vermek yerine, o dönemin insanlarının algısını ve duygu dünyasını yansıtmaya çalıştığı görülür. Hollandalıların Zenginliği Utancı gibi bir başka eserinde olduğu gibi, Rembrandt’ın Gözleri de tarihî olayları ve sanatı bir hikâye olarak sunar. Bu yüzden kitabın satır aralarına sık sık anekdotlar, hayalî konuşmalar ve anlatılan olaylara ilişkin düşünceler serpiştirilmiştir. Örneğin Schama, Rubens’in kıskançlık ve iktidar ilişkileriyle ilgili mektuplarını aktarırken okuyucuyu 17. yüzyıl soylularının mahrem hayatına çektiği gibi, Rembrandt’ın çevresindeki kişilerin (Saskia, Hendrickje, sanat tüccarları) iç dünyasına dair çıkarımlarda bulunur.
Ancak bu hayal gücüne dayanan anlatım bazı eleştirmenlerce aşırı bulunmuştur. Molyneux (2000), Schama’nın eksik belgeleri doldurmak için gereğinden fazla “belki… olmuştur” ifadeleri kullandığını, gerçekle kurguyu ayırmakta zorlandığını yazar. Ayrıca kitabın kronolojik akışında birçok konu dışına sapmalar vardır; Schama bir anda Rubens’in ailesine, Leiden’in yün endüstrisine veya Amsterdam’daki farklı sosyal sınıflara uzanan detaylı betimlemelere girişir. Peter Conrad ise Schama’yı geçmişteki şahsiyetlere aşırı duygu yüklemekle eleştirir. Ona göre Schama, Rembrandt veya Rubens’ün ruh hallerine Romantik dönemin duygularını aşılayarak, kayıtlara dayanma ihtiyacı duymaz; bu durum bazen “bilim kurgu” tadında gerçek-dışı tahminler doğurur. Son olarak Conrad, Schama’nın edebi üslubunu överken de Rembrandt’ın Gözleri’ni bazen Georgette Heyer türü tarihî kurgu romanlarıyla karşılaştırır, ama kitabın tüm yeteneğe rağmen tarihsel doğruluktan taviz verdiğini vurgular.
Buna karşılık, Schama’nın yorumlayıcı ve betimleyici üslubu birçok okuyucu ve eleştirmen tarafından övgüyle karşılanmıştır. Bir başka eleştirmen Onno Blom, Schama’nın “tüm duyuların yer aldığı bir zaman makinesi” gibi olduğunu söyler; okuyucu, yazar sayesinde “17. yüzyıl Amsterdam’ının havasını ve kanal kenarı kokusunu hisseder”. Gerçekten de Schama, tarihî detayı şiirsel bir zenginlikle harmanlayarak Rembrandt’ın iç dünyasını canlandırır. Kitabın kurgusunda gerekirse diyalog yazmaktan veya epik tasvirlerden çekinmez; böylece yazar, Rembrandt’ın hem bir ressam hem de insan olarak çalkantılı yaşamını “anlatıya çevirir”. Eleştiri bir bakıma kaçınılmaz olsa da, genel olarak Schama’nın eseri Rembrandt’ın Gözleri, tarih, sanat ve biyografiyi iç içe geçiren özgün bir anlatım deneyimi olarak değerlendirilir.
Sonuç
Simon Schama’nın Rembrandt’ın Gözleri, sanat tarihini edebî bir kurguyla zenginleştiren bir eserdir. Kitap, Rembrandt’ın hayatını ve eserlerini inceleyen geleneksel bir biyografi olmanın ötesinde, ressamın duyularla algılanan dünyasını detaylandırır. Schama, Rembrandt’ın resimlerindeki anlatıyı ve 17. yüzyıl Hollanda’sının bağlamını okuyucuya ilgi çekici bir dille sunarak, ressamın neden “sanat tarihinin büyük hikâyecilerinden” sayıldığını sergiler. Aynı zamanda eserdeki bazı abartılı betimlemeler ve anekdotlar, tarihsel metin ile kurgu arasında bulanıklık yaratabilmekte, bu da eleştirmenler arasında tartışma konusu olmaktadır. Ancak eserin başarısı, Rembrandt’ın sanatıyla bütünleşen evrensel temaları (insan doğası, kader, güzellik ve kusur) yeni bir ışık altında keşfetmesine ve okuyucuyu 17. yüzyılın dokusuna sokmasına dayanır. Sonuç olarak, Schama’nın kitabı hem sanat tarihi hem de biyografi perspektifiyle karmaşık bir portre çizerek Rembrandt’ı ve dönemini çok yönlü ele alır; bu da Rembrandt’ın Gözleri’ni akademik ve popüler kesimde fark yaratan bir eser haline getirir.
Kaynakça
- Conrad, P. (1999, 31 Ekim). Rembrandt’s Eyes [Kitap eleştirisi]. The Observer.
- Ganbold, N. (2025, 19 Mayıs). Dutch Golden Age Explained. DailyArt Magazine.
- Molyneux, J. (2000, 1 Nisan). Rembrandt’s Eyes [Kitap eleştirisi]. Reviews in History, (107).
- Rembrandt House Museum. (t.y.). Meet Rembrandt. https://www.rembrandthuis.nl
- Schama, S. (1999). Rembrandt’s Eyes. Alfred A. Knopf.
- Sclater, I. (2018, 26 Eylül). Rembrandt and the Dutch Golden Age. Artmag.co.uk.
- van de Wetering, E. (2025). Rembrandt van Rijn. Encyclopædia Britannica.
- DailyArt Magazine. (2025). Dutch Golden Age Explained. (http://dailyartmagazine.com/dutch-golden-age-explained)
Leave a Comment