Kutsalın Ontolojisi: Mircea Eliade’nin Dinin Doğasına Dair Perspektifi


Kitabın Adı:
Kutsal ve Kutsal-Dışı: Dinin Doğası
Yazar             :
Mircea Eliade  
Çevirmen:
Sayfa:
200 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
12 X 20 
Son Baskı:
21 Ağustos, 2023 
İlk Baskı:
23 Mayıs, 2017 
Barkod:
9786051714998 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
Orijinal Dili:
Fransızca 
 
Orijinal Adı:
The Sacred and the Profane: The Nature of Religion 

 



Kutsalın Ontolojisi: Mircea Eliade’nin Dinin Doğasına Dair Perspektifi

Mircea Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı: Dinin Doğası Yaklaşımına Giriş

Mircea Eliade (1907–1986), modern din biliminin önde gelen düşünürlerinden biri olarak kabul edilir. Kutsal ve Kutsal-Dışı (Fr. Le sacré et le profane, 1957; İng. 1959) adlı eseri, dinsel deneyimin temel yapıtaşı olarak “kutsal” kavramına odaklanır ve onu kutsal olmayan (profan) ile keskin bir ikilik içinde kurgular. Eliade, özellikle “mitler”, “kutsal zaman”, “kutsal mekan”, “arkaik insan” ve “ritüel” gibi konularda yaptığı katkılarla dinler tarihi disiplininin gelişimine yön vermiştir. Bu çalışmanın amacı, Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı kitabında ortaya koyduğu temel kavramları –kutsal/profan ayrımı, kutsal zaman ve mekan, mit ve ritüel işlevleri, homo religiosus (“dindar insan”)– ayrıntılı biçimde incelemek ve bunların dinler tarihi ile kültürel antropoloji bağlamındaki karşılıklarını irdelemektir. Ayrıca Eliade’nin bu kavramları arketipsel yapılar çerçevesinde nasıl ele aldığına ve dinler tarihindeki örneklerle nasıl ilişkilendirdiğine de değinilecektir.

Kuramsal Çerçeve

Eliade’nin din anlayışı, fenomenolojik bir yaklaşım temelindedir. O, dini olguları diğer bilimlerin indirgemeci açıklamalarından uzak, kendi düzeyinde anlamlandırılması gereken “biricik” fenomenler olarak görür. Bu nedenle dini olayların ontolojik özünü –kutsal niteliğini– görmezden gelerek ikincil bilimlerle açıklamaya çalışmayı yanlış bulur. Eliade’nin sözleriyle, “dini bir olgu ancak kendi düzeyinde kavranırsa, yani dini bir şey olarak incelenirse tanınacaktır. Bu fenomenin özünü fizyoloji, psikoloji, sosyoloji… gibi başka bilimlerle kavramaya çalışmak yanlıştır; ondaki tek ve indirgenemez kutsal unsuru gözden kaçırır”. Bir başka deyişle, kutsal deneyimi epistemolojik açıdan benzersizdir ve yalnızca onun dilini konuşan bir perspektifle kavranabilir. Bu yaklaşım, Eliade’yi Rudolf Otto gibi “numinöz” (kutsalın aşkınlığı) olgusuna odaklanan düşünürlerle birleştirirken, Marksist, Freudcu, Durkheimcı gibi indirgemeci bakışlara karşı sert bir duruş sergilemesine de yol açmıştır. Eliade’nin görevi, “kutsalın tezahürlerini yeniden değerlendirmek, onlara deneyimsel ve ontolojik anlamlarını yeniden kazandırmak ve her türden indirgemecinin –Marksist, Freudcu, Durkheimcı ya da neyse– yorumlarına direnmek” olarak tarif edilmiştir.

Eliade’nin yaklaşımının temelinde, dinsel deneyimin insan yaşamında ve kültüründe oynadığı merkezi rol yer alır. O, insanın “kutsalla ilişkisini ve inanmasını” yapısal bir özellik olarak görür ve bu alanda yaptığı araştırmalarla homo religiosus kavramını öne çıkarmıştır. Eliade’ye göre dinler tarihçisi ve antropologun amacı, bu homo religiosus’un zihinsel dünyasını ve davranış biçimini anlamak ve anlatmaktır. Dolayısıyla Eliade için din, insanın varoluşuna içkin bir boyuttur ve insana anlam kazandırır; kutsal deneyiminin mutlak değeri yoksa, gündelik (profan) yaşamın anlamsız hale geleceğini öne sürer. Bu yüzden Eliade dinin özünü “insanın kutsal ile kurduğu ilişki” üzerinde arar ve kutsalı evrensel bir deneyim boyutu olarak görür.

Kuramsal çerçeveyi genişletmek için Eliade’nin zaman ve mekân gibi kavramlara yüklediği anlamı da vurgulamak gerekir. Eliade, geleneksel (arkaik) insan bilincinde zamanın niteliksel olduğu, kutsallıkla niteliksel olarak şekillendiği bir zaman anlayışı bulunduğunu belirtir. Ona göre arkaik düşüncede zaman döngüseldir ve “geri kazanılabilir”; kutsal olayın ritüel tekrarlarıyla kutsal zaman yeniden yaşanır. Mekân için de benzer niteliksel ayrım söz konusudur: Kutsal mekân belirli bir merkez etrafında düzenlenir, gerçeklik katmanları arasında bariyerlerin geçirgenleştiği (hiyerofani) bir alan sunar; profan mekân ise homojen, anlamsız ve kaotiktir. Bu anlamda Eliade, kutsal ile profan arasında salt nesnel bir fark değil, ontolojik bir düalizm öngörür; kutsal, varlığa bir anlam ve düzen verirken, profan “değişime tabi akış dünyası”nı temsil eder.

Ayrıca Eliade’nin düşüncesinde “arşivsel düzey” olarak adlandırılabilecek bir arketipsel katman vardır. Jung gibi Eliade de mit ve sembollerin insan zihnindeki ortak arka planlara işaret ettiğini düşünür. Eliade’ye göre mitler ve ritüeller, her toplumda benzer işlevleri olan, tekrarlanan kozmik modellerdir; bunlar “kusursuz model” ve “kutsal anlatı” olarak işlev görür. Dinler tarihi çalışmaları ve kültürel antropoloji alanında, Eliade bu yaklaşımıyla dinsel olguları evrensel motifler olarak ele alır. Özetle, Eliade’nin kuramsal temeli, dinin insani tecrübenin ayrılmaz bir boyutu olduğunu, kutsalın ise bu deneyimin özünü oluşturduğunu savunan fenomenolojik-arkeolojik bir bakıştır.

Tematik Analiz

Kutsal ve Kutsal-Dışı Ayrımı

Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı’daki belki de en temel kavramı kutsal ile kutsal-dışı (profan) arasındaki ayrımdır. Kutsal, Eliade’ye göre “kutsal olmayan”ın karşıtı olarak tanımlanır ve tüm dinî sistemlerin ortak bir kategorisi olarak ele alınır. Bu ayrım bir iyi-kötü düalizmi değildir; kutsalın özünde negatif bir yön yoktur, aksine aşırı saygı ve hürmet gerektiren, aşkın bir değeri ifade eder. Profan ise gündelik, alışılmış ve anlamsız zaman-mekânı temsil eder. Kutsal ve profan kategorileri arasındaki bu keskin ayrım, Eliade’nin dünyayı anlamlandırma biçiminde anahtar önemdedir: Dinî ritüeller ve mitler bu ayrımı köprülemek için işlev görür.

Eliade’ye göre kutsal, belirli nesnelerde veya olaylarda görünür hâle gelir ve insan bilincini değiştirir (hiyerofani). Dinî deneyim, kutsalın “tezahürü” olarak tanımlanan bu olaylar dizisi ile özdeştir. Dolayısıyla kutsal, insan için ontolojik bir gerçekliktir; bir kişiyle doğrudan temas halinde bulunur ve dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Modern dünyada ise bu ayrım genellikle aşınmıştır. Eliade, modern insanın “kutsal dışı ve kutsal ayrımı”nı ikircikli bir durum yaratarak Tanrı’dan kopmaya yol açan bir paradigma hâline getirdiğini öne sürer. Modern insan, kutsal deneyimi belirli mekanlara ve zaman dilimlerine hapsetmiş, kendi dünyasında kutsallığı yeniden deneyimlemek yerine “hazlarına yönelerek” yaşamı profanlaştırmıştır. Bu durumun sonucunda, insanlık kendisini “aşkın bütünlükten kopuk”, “zayıf ve yalnız” hisseder.

Dinler tarihinde kutsal-kutsal-dışı ayrımı farklı biçimlerde ortaya çıkar. Eliade, geleneksel toplumlarda kutsalın her yerde var olduğunu ve profan ile kutsal ayrımının ancak simgesel işaretlerle yapıldığını belirtir. Arkaik insan dünyası bütünüyle kutsallıkla iç içe iken, modern insan bu dünya görüşünden kopmuştur. Bu açıdan Eliade’nin yaklaşımı tarihsel toplumsal dönüşümleri yansıtır: Orta Çağ insanı için kutsal ve dünyasal hayat iç içe geçmişken, Rönesans ve Aydınlanma sonrası Batı’da profan dünya ön plana çıkarılmaya başlanmıştır. Eliade, Batı’nın bu profanlaşmasını “kutsalın kamuflajı” şeklinde ifade eder ve ilerleyen felsefi-dini akımları (sekülerleşme, yabancılaşma vb.) bu bağlamda yorumlar.

Kutsal Zaman ve Mekân Kavramları

Eliade’ye göre kutsal zaman (öz zaman) ve kutsal mekân, arkaik insanın dünyayı kavrayışında merkezi kavramlardır. Kutsal zaman, tarihsel (itibari) zamandan farklıdır; mitik bir başlangıca geri dönmeyi, yaratılış olaylarının belirli anlarını yeniden yaşamayı sağlar. Bu zaman dilimi “niteliksel olarak belirlenmiş, döngüsel ve tekrarlanabilir” bir zamandır. Ritüeller, kutsal zamanda yeniden yaşanan eylemler olarak görülür; bunlar arkaik insanın kozmolojisini işler kılar. Nitekim Eliade kitabının ikinci bölümünde, ritüellerin “başlangıçtaki kutsal bir hadisenin yeniden yaşatılması” işlevini ve böylece insanı profan alandan kutsal zaman ve mekana geçirdiğini vurgular. Örneğin bir hasat ritüeli ataların yaptıklarını yeniden kılgılarında, o eylemi zaman-mekân ötesine çıkararak kutsallaştırır. Bu süreçte döngüsel zaman anlayışı pekişir; “iyi eskiden beri yapılana dönmek” sayesinde, “Yeni hiçbir şey” icat edilmeksizin ilksel düzen sürekli tekrar edilir.

Kutsal mekân ise belirli noktaların evrenin merkezleri olarak görüldüğü alanlardır. Bu mekanlar fiziksel olabileceği gibi sembolik veya yapılanmış da olabilir (ör. tapınak, dağ, göl, kutsal şehir). Eliade, kutsal mekanı “merkez çevresinde düzenlenmiş” olarak tanımlar; bu noktada gök, yeryüzü ve öte-dünya arasındaki bariyerler geçirgen hâle gelir ve kutsalın tezahürü (hiyerofani) gerçekleşir. Kutsal mekânlar, zamandan bağımsız evrensel gerçeklikle bağlantı kurulan düğüm noktalarıdır. Örneğin antik toplumlarda dağ zirveleri veya tapınaklar, evrenin simgesel merkezi (axis mundi) olarak kabul edilmiş, ritüeller bu merkez çevresinde icra edilmiştir. Profan mekân ise homojen, düzensiz ve anlamsızdır; kutsal mekânın dışında kalan dünya, “tanımsız, kaotik ve tehditkâr” olarak algılanır.

Eliade’ye göre modern zaman ve mekân anlayışı bu niteliksel belirlenmişlikten uzaktır. Modern bilimsel dünya görüşü, zamanı lineer ve ileri doğru bir akış olarak, mekanı ise mekânileştirilmiş, nesneleşmiş bir aralıklar bütünü olarak görür. Eliade, bu farklılığın arkaik ile modern insan arasında “keskin bir bölünme” yarattığını ifade eder. Arkaik insan, ritüeller yoluyla sürekli mitik zamanın sahnelerine katılarak dünyayı tazeleyen bir bakışa sahipken; modern insan “desakralize edilmiş kozmos”ta zaman ve mekanı artık yalnızca sayısal ölçülerle tanımlar. Bu ayrım, Eliade’nin zaman içinde “yeni bir anlam”ı sürekli mitik temellere başvurarak kurtarma çabasının da çıkış noktasıdır.

Mit ve Ritüelin İşlevi

Eliade’nin din anlayışında mit ve ritüelin işlevi temel önemdedir. Mitler, arkaik insan zihninde “kusursuz modeller”dir ve kutsal anlatılar olarak tanımlanır. Her mit, dünyayı nasıl kurdığını, bir kozmogoniyi, o düzenin ilk oluşturuluş biçimini anlatır. Eliade’ye göre kozmogoniler, “Tanrısal tezahürün en üst biçimi”dir; çünkü yaratılış eylemi dünyayı pür (saf) bir düzenleştirmeye uğrattığından, mit aracılığıyla insan o başlangıç sahnesine katılır ve sürekli olarak evreni yeniler. Böylece mit, “zorunlu kutsal olay” (hierophany) olarak ilk eylemi temsil ederek takipçilerine bir yaşama rehberi sunar.

Eliade’nin vurgu yaptığı bir diğer kavram “İmitatio Dei” (Tanrı’ya öykünme) ilkesidir. O, gerçek insan olmanın, mitlerin öğrettiği kutsal örneklere uyarak Tanrı’ya benzemeye çalışmakla gerçekleşeceğini savunur. Örneğin bir av töreni miti, katılımcılara “avcı tanrılar gibi avlanın” der; burada mit, sadece bir hikâye değil, pratiğe yönelten kutsal bir modeldir. Böylece Eliade’ye göre mit, bireysel ve toplumsal alanda eylemleri yönlendirerek “en ideal yaşama biçimini” gösteren “kutsal anlatı” (sacred narrative) işlevi görür. İlave olarak, mitler toplumun temel sembolik evrenini oluşturur; topluluğun zaman içinde kim olduğunu ve evrende nerede durduğunu anlatır.

Ritüeller ise mitleri ritüel alanına taşıyan pratiklerdir. Eliade’nin kitabının “Kutsal Zaman ve Mitler” bölümü, ritüelin kutsal zamanın sürekliliğini sağladığını vurgular. Dini ritüeller, başlangıçtaki kutsal hadisenin (örneğin yaradılış mitinin) yeniden yaşatılması işlevi görür; böylece dindar insan ritüel sırasında mitin ilk anına dönerek kutsal zaman-mekana “geçiş” yapar. Bu sayede ritüel, kişiyi profan alandan kutsal alana taşır ve insan-birey ile “ezelî/ebedî ilk kez” arası köprü kurar. Eliade bu süreci, “kutsalın profan içinde kendini sınırlamasındaki paradoks” olarak da tanımlar ve ritüelin arkaik insan için evreni yeniden tesis eden büyülü bir güç olduğunu belirtir.

Eliade’nin mit ile ritüel yorumu geleneksel toplumlarda mitin yaşayan gerçeği haline gelir: Mitler yalnızca kutsal bir öykü değil, canlı örüntülerdir; ritüel ve günlük yaşantı mitik kalıplara göre düzenlenir. Bu yüzden mitler ve ritüeller, arkaik dünyada soyut değil fiili gerçeklerdir ve kutsalın zaman-mekân içindeki tekrarlanmasına aracılık eder. Eliade, modern çağda mitlerin “hakir görülmesine” karşı çıkar; onun için mit, inanan için “gerçeklik boyutu” taşıyan kutsal bir eylemdir. Böylece Eliade, dinlerin doğasını çözerken mitleri yalnızca süsleyici anlatılar olarak değil, insanlara “arzulanan düzeni” gösteren kozmik haritalar olarak ele alır.

Homo Religiosus Kavramı

Eliade düşüncesinin bir diğer kilit kavramı homo religiosus’tur. Bu terim, “doğuştan dindar insan” anlamına gelir ve Eliade’ye göre insanın ontolojik bir özelliğini ifade eder. Eliade, insanın yapısal olarak kutsalla ilişkili bir varlık olduğunu; inancın bilinçaltında kök salmış ve yok edilemez bir özellik olduğunu savunur. Yani insan biyolojik varlığından bağımsız olarak, kutsal deneyimi arzulayan ve kutsalla bağ kurmaya programlı bir varlıktır. Bu bağlamda homo religiosus, dünyayı kutsal kökenine dayandırarak anlamlandıran ideal bir insan profili olarak görülür.

Dinler tarihçisi Eliade’ye göre bilimsel yaklaşım, bu temel insani gerçeği yeterince takdir edemez. Onun amacı, dinler tarihçisinin temelde homo religiosus’un zihinsel dünyasını ve davranış biçimini anlamak olduğunu vurgulamaktır. Eliade’ye göre her bireyin kutsalla ilişki kurma kapasitesi doğuştan mevcuttur; kutsal, “gerçekliğin doğuştan mı yoksa insani olarak mı kabul edildiğine bakılmaksızın, her insanın ilişki kurmak için doğal kapasiteye sahip olduğu” bir deneyimdir. Her insan ya bilinçli ya da bilinçdışı düzeyde kutsal peşindedir. Bu yüzden Eliade, modernleşmenin insanı sekülerleştirdiği tezine karşı çıkarak, homo religiosus’un ruhunda halen kutsala duyulan içsel bir açlık olduğunu savunur.

Homo religiosus kavramı bağlamında Arkaik ile Modern insan ayrımı tekrar gündeme gelir. Eliade, arkaik insanın yönelimini homo religiosus olarak değerlendirirken, modern insanı "kutsal deneyim kapasitesini yitirmiş" olarak görür. Arkaik insan, ritüel ve mit aracılığıyla evrene anlam katan bir tür kutsallığın merkezinde yer alırken; modern insan, kutsal ile bağını kopararak yalnızlık ve anlamsızlık içinde bocalar. Bunun üstesinden gelmek için Eliade, insanın içindeki profan-kutsal ikiliğini homo religiosus’ta birleştirmesi gerektiğini savunur. Homo religiosus, kutsalın ontolojik varlığını algılayarak profan deneyimden kutsal deneyime geçebilir ve bu “biricik tecrübeyi” yaşayabilir. Bu tecrübe, Eliade’ye göre “kutsalın profanda kendini sınırlamasındaki paradoks”u sembolize eder; tekil insanın içindeki evrenseli açığa çıkarır. Böylece homo religiosus ideal tipi, kutsal ile profan arasında kurduğu diyalog sayesinde varoluşa derinlik ve anlam katan bir model olarak karşımıza çıkar.

Arketipsel Yapılar ve Kültürel Antropoloji Bağlamı

Eliade’nin düşüncesi, derinlemesine bir arketipsel yaklaşım içerir. O, mit ve sembollerdeki ortak motiflerin insan psikolojisinin kolektif katmanlarında kök saldığını düşünmüştür. Bu bağlamda Eliade, Carl Gustav Jung’un arketip teorisinden etkilenmiş, mitlerde tekrar eden şekiller ve motiflerin insan zihnindeki ortak imgeler olduğunu savunmuştur. Örneğin Eliade’nin “kozmik mitler” diye adlandırdığı yaratılış temaları, farklı kültürlerde benzer motiflere işaret eder ve insana evrensel bir köken görüşü sağlar. Bu arketipsel bakış açısı, Eliade’yi dinler tarihini karşılaştırmalı perspektifte ele almaya yöneltmiştir: Farklı kültürlerdeki benzer kutsal unsurlar, onların ortak insan deneyimine atıfta bulunduğunun göstergesidir.

Kültürel antropoloji alanında Eliade, indirgemeci modelleri eleştirir. Özellikle modern antropologların din savını psikolojik veya sosyolojik kalıplarla açıklama çabalarına karşı çıkar. Ona göre din olgusu, içinde barındırdığı kutsal fenomene uygun özel bir analizle ele alınmalıdır. Eliade, din çalışmalarındaki indirgemeci yaklaşımlar yerine “sui generis” (kendi türünde tekil) kategorilerin kullanılmasını savunur. Böylece onun metodolojisi antropolojide sembolik ve yorumlayıcı yaklaşımlara yakın düşer; Geertz’in sembolik antropolojisi gibi, Eliade de kültürel ritüel ve mitlere iç anlamlarıyla bakar. Bununla birlikte, Eliade dinin toplum için işlevsel yönünü vurgulayan Weberci ve Durkheimcı paradigmaları bütünüyle reddetmez, fakat kutsal deneyimi toplumsal bir işlevle sınırlandıran açıklamaların yetersiz olduğunu belirtir.

Dinler tarihinde arketipsel yapılar açısından en belirgin karşılık, kutsal merkez ve eksen (axis mundi) kavramıdır. Örneğin birçok gelenekte dağlar, tapınaklar veya mabed kentleri evrenin merkezi olarak kabul edilmiştir. Eliade bu merkezlerin ortak bir arketipi temsil ettiğini söyler. Aynı şekilde, “ilk ateşin” keşfi, bir kültürel eşiğe işaret eden ortak bir arketip olarak görülebilir. Bu tür evrensel motifler, Eliade’nin açıklamalarında dinlerarası bağ kurmanın temelini oluşturur. Kültürel antropoloji perspektifinden bakıldığında, Eliade’nin yaklaşımı mit ve sembollerin yapısal yönünü vurgulamak yerine onların fonksiyonel ve varoluşsal anlamına odaklanır. Öte yandan Levi-Strauss gibi yapısalcı antropologlar mitlerin yapısal kodlarına odaklanırken, Eliade her miti kendi bütünü içinde yorumlamayı tercih eder. Bu farklı yöntemsel yaklaşımlar, dinler tarihinin yöntemsel çeşitliliğini yansıtır; Eliade’nin çalışmaları antropolojik teorilerle doğrudan örtüşmese de karşılıklı etkileşimler barındırır.

Sonuç olarak, Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı eserinde ortaya koyduğu temel temalar, dinler tarihinde ve kültürel antropolojideki pek çok olguyla paralellik gösterir. Kutsal/profan ayrımı, zıt karşıtlıklarıyla dünyevi ve aşkın anlayışları tartışmaya açar. Kutsal zaman ve mekan kavramları, çeşitli kültürlerde tapınaklar, ritüeller ve kutsal bayramlarla tecessüm eder. Mit ve ritüel işlevi, insanın evrene dair anlama çabasının en eski örüntülerini oluşturur; İmperiyal dinler ve şamanik inanışlarda benzer ritüeller gözlemlenebilir. Homo religiosus kavramı ise insanın dinsel yönelimini antropolojik açıdan genel bir model olarak sunar. Eliade’nin kuramsal çerçevesi, bu temaları arketipsel bir bütünlük içinde ele almasıyla dinler tarihi ve antropoloji araştırmalarına önemli katkılar sağlamıştır.

Sonuç

Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı çalışması, dinin doğası üzerine kapsamlı bir fenomenoloji sunar ve dinî bilincin yapısal dinamiklerini ortaya koyar. Kutsal-profan ayrımı, varoluşun iki temel biçimi olarak ele alınarak, insanın dünyayı anlamlandırma biçimine ışık tutar. Kutsal zaman ve mekan kavramları, dinsel deneyimin zaman-mekânı aşan yapısını tanımlayarak, özellikle arkaik toplumlardaki ritüellerle bağlantılı olarak evrensel motiflerin işlevini gösterir. Mit ve ritüelin işlevleri, kozmik düzenin korunması ve insan varoluşuna anlam kazandırılması bakımından analiz edilir; Eliade, mitleri “kusursuz model”, ritüelleri ise “kutsal zamanın yeniden yaşanması” olarak tanımlar. Homo religiosus kavramı ise dinî inancın insan doğasındaki önemini vurgular; Eliade’ye göre insan, kutsal deneyime her zaman açık olan bir varlıktır ve gerçek insanlık ancak kutsala öykünmeyle gerçekleşir.

Bu temaların, dinler tarihi boyunca çeşitli biçimlerde ortaya çıkan karşılıkları vardır. Örneğin eski uygarlıklarda tapınaklar kutsal merkeze işaret ederken, dinî takvimlerde ritüel tekrarlarla zaman kutsallaştırılmıştır; İbranî gelenekte “Tanrı’nın günü”ni beklemek, Zerdüştçü kültürde Güneş törenleri ya da İslam’da Cuma namazı gibi örnekler, kutsal zaman-mevcut kurumları olarak nitelenebilir. Eliade, İslam’daki Rab-kul (Rab ile kul) ilişkisini, arkaik insanın gök ile yer arasındaki konumuna benzeterek bu evrenselliğe vurgu yapar. Böylece Eliade’nin soyut kavramları, tek tek dinî pratikler ve inançlarla ilişkilendirilerek zenginleştirilir.

Kültürel antropoloji bağlamında Eliade, indirgemeci teori arayışlarına karşı duruşuyla din çalışmalarına özgün bir boyut getirmiştir. O, dinî sembollerin, ritüellerin ve mitlerin “yaşayan gerçeklik” olduğunu vurgulayarak, sosyal, psikolojik ya da ekonomik dönüşümlere indirgenmesine karşı çıkar. Bu tutum, Eliade’nin dinler tarihine fenomenolojik ve arketipsel bir perspektifle yaklaşmasını sağlamıştır.

Sonuç olarak, Eliade’nin Kutsal ve Kutsal-Dışı eseri, dinsel deneyimin evrensel yapıtaşlarına dair derinlemesine bir analiz sunar. Bu analiz, dinin insanlık tarihi boyunca nasıl yorumlandığına dair geniş bir perspektif kazandırır. Eliade’nin kavramsal ayrımları ve arketipsel okumaları, dinler tarihi ve kültürel antropoloji disiplinleri için zengin bir inceleme alanı oluşturmaya devam etmektedir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.