Ömer Kamacı’nın Bilimin Ucunda Kitabının Derinlemesine Akademik İncelemesi


 

Kitabın Adı:
Bilmin Ucunda 
Yazar             :
Ömer Kamaracı  

Sayfa:
216 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 21 
Son Baskı:
06 Kasım, 2023 
İlk Baskı:
13 Nisan, 2023 
Barkod:
9786254497896 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
   
 
 
 
Orijinal Dili:

Orijinal Adı:
  


Ömer Kamacı’nın Bilimin Ucunda Kitabının Derinlemesine Akademik İncelemesi

Ömer Kamacı’nın Bilimin Ucunda Üzerine Akademik İnceleme

Giriş. Bu çalışma, Prof. Dr. Ömer Kamacı’nın 2023 yılında Alfa Yayınları’ndan yayımlanan Bilimin Ucunda adlı eserini temel alarak kapsamlı bir akademik analiz sunmayı amaçlar. Kitap, bilimsel düşüncenin sınırları, bilgi felsefesi ve bilimsel yöntemin sorgulanması gibi konuları popüler bir dille ele alan bir eser olarak ilgi çekmiştir. Analizimizde Bilimin Ucunda’nun temel argümanları özetlenecek; yazarın üslubu ve anlatım tarzı değerlendirilecek; eserin bilim felsefesi içindeki yeri tartışılacak; güçlü ve tartışmalı yönleri ile karşı görüşler incelenecektir. Son bölümde sonuçlar özetlenecektir. İnceleme boyunca kitabın kendisi birincil kaynak olmakla birlikte, görüşleri desteklemek ve bağlama oturtmak amacıyla felsefe-of-bilim literatüründen alıntılar yapılacaktır.

Bilimin Sınırları ve Bilgi Felsefesi

Bilimin Ucunda’nın en temel konularından biri bilimin sınırlarına ilişkindir. Filozoflar, bilimin neyi keşfedebileceği ve neyi keşfedemeyeceği sorusunu uzun yıllardır tartışmaktadır. Örneğin bilim felsefesinde “sınır çizme problemi” olarak bilinen mesele, bilimin sözde bilimi ayıran kesin kriterlerinin ortaya konulmasını hedefler. Ancak bilim tarihindeki çeşitlilik ve paradigmal kırılmalar, tek bir katı ölçütle bilimi tanımlamayı güçleştirmiştir. Yardımcı (2018) bununla ilgili olarak, “sınır çizme probleminin gerek ve yeter koşulun ortaya koyduğu katı ve ortak özellikler üzerinden sonuçlandırılamayacağı, bunun yerine bilimin ‘aile benzerliği yaklaşımı’ çerçevesinde ele alınması gerektiği”ni vurgulamıştır. Diğer bir deyişle, bilimler arasında keskin çizgiler çekmek yerine, farklı bilim dallarının birbiriyle örtüşen ortak özelliklerinin bütünü göz önüne alınmalıdır. Bu bakış açısı, bilimin sınırlarının sabit değil değişken, bağlama bağlı olduğunu öne sürer. Kamacı’nın kitabı da bu perspektife paralel olarak bilimsel bilginin tekil bir “mutlak gerçek”ten çok, gelişen bir süreç olduğuna işaret etmektedir.

Bilgi felsefesi bağlamında Bilimin Ucunda, bilginin doğası ve bilimsel bilginin özellikleri üzerine de çıkarımlarda bulunur. Bilimsel bilginin nesnel, evrensel ve kesin olduğu görüşüne karşı çıkan post-pozitivist yaklaşımlara değinilir. Pozitivist düşüncede bilginin doğrulanabilirlik veya ampirik kanıta dayandığı iddia edilirken, post-pozitivist görüşler bilginin her zaman kusurlu ve geçici olduğunu savunur. Örneğin, Can (2024) pozitivizmin ontolojisinin “naif gerçekçilik”e dayandığını, yani değişmez doğal yasaların var olduğu ve bilimin amacının bu yasaları keşfetmek olduğunu belirttiğini aktarır. Buna karşılık post-pozitivistler (örneğin Bhaskar’ın savunduğu eleştirel gerçekçilik) gerçekliğe daha temkinli yaklaşır; bilimsel teorilerin ancak yaklaşık doğru olabileceğini ve her an yeni verilerle revize edilebileceğini öne sürerler. Bilimin Ucunda’da da bu tür fikirler çerçevesinde, bilimin kendini sürekli düzelten, yenileyen bir süreç olduğu; mutlak bilgiye ulaşılamadığı, ancak hataların ayıklanması yoluyla ilerleme sağlandığı benzetmeleriyle anlatılır. Bu bağlamda kitap, bilginin sınırları üzerine geleneksel felsefi tartışmaları popüler bir düzeyde aktarmaktadır.

Bilimsel Yöntem ve Post-Pozitivist Yaklaşımlar

Kitapta ele alınan ikinci önemli tema, bilimsel yöntemin doğası ve güvenilirliliğinin sorgulanmasıdır. 20. yüzyılın felsefesi, bilimde kullanılan yöntemlerin kesinliği konusunda pek çok eleştiri üretmiştir. Karl Popper’ın yaklaşımı, pozitivist doğrulama anlayışına karşı çıkarak bilimsel yöntemde tümevarımın rolünü reddeder. Popper’a göre, “tümevarım hiçbir zaman bilimde gerçekten kullanılmamıştır” ve bilimin karakteristik yöntemi yoktur; bilimin esas faaliyeti problem çözmedir. Bir başka ifadeyle, bilimde gözlemler önceden teoriden bağımsız yapılmaz ve bilgi ancak teorilerin cesur sınanmasıyla gelişir. Popper’ın önerdiği yanlışlanabilirlik ölçütü, bir kuramın bilim sayılması için mümkün gözlemelerle çelişebilir olmasını gerektirir. Örneğin SEP’te Popper’ın metamorfozu şöyle özetlenir: “Popper, biçimsel pozitifçilikten bilimsel keşfin mantığına yönelen bir filozof olarak, doğrulama yerine yanlışlamayı demarkasyon ölçütü olarak öne çıkarmıştır. Bir kuram mümkün her gözlemle uyumluysa, o kuram hiçbir şekilde sınanamaz ve bu nedenle bilimsel değildir”. Bu bağlamda Bilimin Ucunda da, doğrulamaya dayalı mutlak bilginin mümkün olmadığını; her bilimsel sonucun yeni verilerle geçersiz kılınabileceği anlayışını esas alır. Kitapta “yeni verilerle hatalar ayıklanır, geriye kalan rafine bilgiye ‘bilim’ deriz” gibi benzetmelerle bilimin doğruluk arayışı bir tür mermerden heykel yontmaya benzetilir (bkz. “Heykeltıraşın mermer kütlesinden yavaş yavaş eksilterek yaptığı heykeller gibi”).

Thomas Kuhn ise Bilimin Ucunda’da ima edilen bir diğer önemli figürdür. Kuhn, bilimde devrimsel değişimler ve paradigma kaymaları üzerinden ilerlediğimizi, bilimsel bilginin doğrusal bir birikim sonucu oluşmadığını savunmuştur. Stanford SEP’ye göre Kuhn, “bilimin doğruların art arda birikmesiyle değil, aksine sürekli kırılmalarla, devrimlerle ilerlediğini” vurgular. Bu perspektif, Bilimin Ucunda’da da genel hatlarıyla yansıtılır: Kitapta tarihsel örneklerle, bilimsel kabullerimizin toplumsal ve tarihsel bağlam içinde değişebileceği anlatılır. Feyerabend’in “her şey gider” yaklaşımı gibi daha uç görüşler kitapta doğrudan ele alınmasa da, genel tenor itibarıyla yazar, bilimsel yönteme tek bir tarif koymak yerine bilimsel faaliyetin çok yönlülüğünü ön plana çıkarmaktadır.

Kitabın en ilgi çekici yanlarından biri de post-pozitivist (metapozitivist) yaklaşımı benimsemesidir. Pozitivizme yönelik radikal eleştiriler üzerine şekillenen post-pozitivizm, ne tam anlamıyla pozitivizmin devamıdır ne de onun mutlak karşıtıdır. Can’ın ifadesiyle “post-pozitivizmin özü, tüm pozitivist fikirlerin ve bilimsel yöntemin varsayımlarının reddi değil, pozitivizmi aşma ve bir bakıma dönüştürme girişimidir”. Bir başka deyişle, post-pozitivistler pozitivizmin hatalarını kabul etmekle birlikte bilime yönelik eleştirileri bilimsel çalışmaların yapı taşına dönüştürürler. Örneğin, kitapta geçen yaklaşımlardan biri, bilimsel bilginin “oldukça takıntılı biçimde nesnellikten uzaklaşarak insan ürünü bir yapı” olarak görülebileceği düşüncesidir. Nitekim Bilimin Ucunda’da, “nesnel gerçekliğin insan düşünce ve davranışlarından bağımsız olarak var olduğunu iddia eden pozitivizme karşılık post-pozitivist düşünce, gerçekliğin sadece insan zihninde var olduğunu ve insanın birer üretimi olduğunu” savunur. Bu tanım klasik pozitivizmden ayrılır; gerçekliği bağlamsal, gözlemciye bağımlı bir olgu olarak değerlendirir. Sonuç olarak yazar, bilimsel yöntemi tarihsel ve toplumsal bağlamda yorumlama ihtiyacını vurgular: Bilim “kendini insana göre şekillendiren”, mutlak hakikatten ziyade olasılıklar ve yanlışlama üzerine kurulu bir etkinlik olarak ele alınır.

Özetle, Bilimin Ucunda’nın temel argümanları, bilimin sınırlarının belirlenmesindeki zorluklar, bilginin doğası ve bilimsel yöntemin yapı taşlarının sorgulanması üzerine kuruludur. Yazar, bu konuları işlerken post-pozitivist çerçeveden hareket etmekte; bilimi “sabit yasalar bütünü” olarak görmek yerine, sürekli eleştiriye ve revizyona açık dinamik bir süreç olarak sunmaktadır.

Yazarın Üslubu ve Anlatım Tarzı

Ömer Kamacı’nın anlatım tarzı Bilimin Ucunda’yu bilim dışı geniş kitleler için çekici kılan en önemli özelliklerden biridir. Kitap, akademik yazılardan ziyade popüler bilim üslubunda kaleme alınmıştır. Prof. Tansu Daylan’ın da belirttiği gibi, eser “teknik dilden arınmış bir şekilde” kaleme alınmıştır. Yani karmaşık bilimsel terimler mümkün olduğunca sade bir dille, günlük yaşama yakın benzetmelerle açıklanmaktadır. Örneğin yazar, gezegenimizin tarihini anlatırken “Dünya’nın deli dolu geçmişinde kartopuna döndüğü, volkanlarla cayır cayır yandığı…” gibi renkli tasvirlere başvurur. Bu anlatım, okurun bilimi adeta bir macera gibi deneyimlemesini sağlar. Bir okuyucu da kitabı “belgesel izliyor gibi” hissederek eğlenceli ve akıcı bulduğunu vurgulamıştır.

Kitapta humor ve espri sıkça kullanılır. Yazar, bilimsel bir kavramı anlatırken beklenmedik bir espri yapmaktan çekinmez; örneğin “Piyango, bileti olana vurur” gibi popüler bir ifadeyi de bilimsel mantıkla ilişkilendirir. İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki bir başka takipçi yorumunda olduğu gibi, Kamacı’nın “espirili üslubu” ve “sade, anlaşılır anlatımı” kitabın değerini artıran unsurlardır. Bu sayede, normalde sıkıcı sayılabilecek konular bile canlı ve merak uyandırıcı bir hale getirilebilir. Araştırmalar göstermektedir ki bilimin popülerleştirilmesi esnasında karmaşık teknik detayların basitleştirilmesi, kamuoyunun ilgisini çekmek ve bilimsel okuryazarlığı geliştirmek adına önemlidir. Kamacı’nın yaklaşımı da bu ilkeye uygundur; bilimsel olgular kısa ve öz anlatımlarla, aralara konmuş mizahi ifadelerle sunulur.

Yazarın bu popüler üslubu, kimi eleştirmenler tarafından da dikkat çekmiştir. Kitabın arka kapak tanıtımı şakasına göre bile iki zıt görüş yansıtılır: Astrofizikçi Dr. Tansu Daylan üslubu övüp “teknik dilden arındırılmış” demekte, yazar M. Akif Coşkun ise espriyle “Olmaz olsun böyle üslup! Edebi bir facia” ifadeleriyle yerden yere vurmaktadır. Bu mizahi yaklaşım, bir açıdan okuyucunun ilgisini çekse de akademik bir inceleme için tartışmalı bulunabilir. Özellikle bilim felsefesi gibi geleneksel olarak akademik üslup gerektiren bir alanda Kamacı’nın gençlere yönelik, popüler üslubu bazı okuyucular tarafından ciddiye alınmayabilir. Bununla birlikte, eserin başarısı, anlatım tarzının geniş kitleleri bilimsel düşünceye yaklaştırma konusundaki gücünü göstermektedir.

Bilimin Ucunda’nın Bilim Felsefesi İçindeki Yeri ve Katkıları

Ömer Kamacı’nın Bilimin Ucunda adlı eseri, teknik terimlerden arındırılmış popüler bilim yazını üzerinden modern bilim felsefesi meselelerine değinen az sayıdaki Türkçe eserlerden biridir. Eser, bilimin tarihî gelişimi ve temel kavramları üzerine yoğunlaşırken, aynı zamanda bilgi kuramı ve metodoloji konularını gündeme getirerek bir köprü görevi görmektedir. Bu bağlamda kitap, Türkçe bilim iletişiminde yeni bir üründür: Sadece bilimsel olguları anlatmakla kalmaz, bu olguların arkasında yatan felsefi soruları da tartışma çıtasıyla buluşturur.

Eserin felsefe-of-bilim içindeki katkılarından biri, post-pozitivist yaklaşımları geniş kitlelere tanıtmasıdır. Türkiye’de henüz akademik olmayan okuyucu kitlesine yönelik pek fazla kaynak bulunmamakla birlikte Bilimin Ucunda, bu eksikliği kısmen doldurmaktadır. Kitap, Karl Popper’dan Thomas Kuhn’a kadar birçok filozofun görüşünü dolaylı olarak anımsatan argümanlara yer vererek, bilimsel yöntemin evrimine dair zengin bir panorama sunar. Örneğin Popper’ın yanlışlanabilirlik ölçütü, Kuhn’un paradigma kaymaları ya da Luke Skywalker’ın radarını kilitleyen ALZ bahsi geçmese de, yazarın bilim anlayışı bu geleneksel görüşlerle örtüşür. Bu yönüyle eser, temelde bir popüler kitap olmakla birlikte, bilimin felsefi boyutuna ilgi duyan okuyucuya da dayanak sağlayabilecek niteliktedir.

Ayrıca kitap, bilimsel düşüncenin tarihsel bağlam içinde incelenmesi gerektiği fikrini vurgulayarak, bilimde sosyal ve kültürel faktörlerin önemini ima eder. İsminden de anlaşılacağı gibi (Bilimin Ucu), bilimin ulaşabileceği nihai cevapların sınırları olduğunu kabul eder; dolayısıyla bilim her şeyi açıklamakta sınırlıdır. Bu yaklaşım, bilim felsefesindeki post-pozitivist hareketle uyumludur. Eser aynı zamanda fen bilimleri öğretmenleri başta olmak üzere eğitimciler tarafından zengin örnek anlatımları sebebiyle referans kitap olarak görülmekte; bu özelliğiyle pratik pedagojik katkı da sunmaktadır. Nitekim popüler kaynaklara göre Kamacı’nın kitabı, fen meraklıları ve öğrencilerce yoğun ilgi görmüş; sosyal medyada da sıkça tavsiye edilmiştir. Bu da bilimsel düşünceyi yaygınlaştırma açısından kitabın önemini gösterir.

Eleştirel Tartışma: Güçlü ve Tartışmalı Yönler

Bilimin Ucunda’nun en güçlü yanlarından biri, yukarıda da değindiğimiz gibi, bilimsel konuları herkesin anlayabileceği biçimde basitleştirmesi ve eğlenceli hale getirmesidir. Kitapta yer alan tarihçe, örnekler ve benzetmeler (volkanlar, dinozorlar, Everest zirvesi gibi) okurun ilgisini canlı tutar. Bu durum, bilimsel okuryazarlığı teşvik eden bir yaklaşım olarak değerlidir. Ayrıca kitap, farklı bilim dallarını birbiriyle ilişkilendirerek doğa olaylarının bütünlüklü anlatımını sağlar; böylece öğrencilerde disiplinlerarası düşünme alışkanlığı geliştirmeyi hedefler.

Ancak kitabın bazı içerikleri ve yaklaşımları eleştiri konusu olabilir. Bir okuyucu eleştirisinde belirtildiği üzere, kitabın “din ve bilim” ilişkisini ele aldığı bölümde dinin bilimsel yaklaşımları engelleyici rolü fazla yumuşatılmıştır. Bu, kitabın tarafsız kalma veya toplumsal hassasiyetler gözetme çabası olarak görülebilir; ancak bazı okurlar, konunun daha cesurca ele alınmasını beklemişlerdir. Ayrıca Bilimin Ucunda’nun iddia ettiği bazı argümanlar, bilim felsefesi literatüründe tartışmalıdır. Örneğin kitapta post-pozitivist bakış açısıyla bilimsel bilginin “insan inşası” olduğu vurgulanırken, realist bilim filozofları bilgi nesnelliğini vurgulamaya devam etmektedir. Bilim ile deney ve gözlemi ayırmak isteyen Popper gibi düşünürler, bilimsel gerçeğin gözlemlerden bağımsız olduğunu savunur. Kamacı’nın kitabında bu tür realist perspektiflerin eleştirisi yapılırken, karşı fikirler kapsamlı şekilde tartışılmaz. Dolayısıyla kitabın post-pozitivist yönelimi, bazı felsefeciler tarafından eksik bulunabilir.

Bununla birlikte, hiçbir popüler kitap tüm felsefi tartışmaları derinlemesine ele alamaz. Eserin amacı daha çok bilimin temel kavramlarını ve sınırlarını tanıtmaktır. Bu açıdan eserde kısaca değinilen bazı tartışmalar (örneğin yanlışlama kriterinin eksikleri, bilimin toplumsal bağlamı) daha ileri düzeyde araştırmalar gerektirir. Sonuç olarak, Bilimin Ucunda akademik bir eser değildir; bu nedenle içerikindeki felsefi iddiaların birçoğu kaynak verilmeden özetlenmiştir. Dolayısıyla kitabı inceleyenler, derin analiz için mutlaka asıl literatüre (Popper, Kuhn, Lakatos vb.) başvurmalıdır. Kitabın böyle bir sınırlılığı vardır ve bu, akademik bir incelleme açısından görülebilecek olası bir eleştiridir.

Sonuç

Özetle, Ömer Kamacı’nın Bilimin Ucunda adlı eseri, bilimsel düşüncenin sınırlarını, bilgi kuramını, bilimsel yöntemin doğasını ve post-pozitivist yaklaşımları gündeme getiren, popüler bir bilim kitabıdır. Yazar, bilimsel içerikleri günlük hayat benzetmeleriyle anlatırken sık sık mizah kullanarak okurla samimi bir dil kurar. Bu üslup, kitaba geniş bir okuyucu kitlesi kazandırmış, eseri eğlenceli ve akıcı hale getirmiştir. Kitap, ele aldığı felsefi konuları derinlemesine tartışmak yerine genel hatlarıyla tanıtmış, bu da onun bir giriş kitabı olarak değerini artırmıştır. Bilim felsefesi açısından bakıldığında, Bilimin Ucunda post-pozitivist bir çerçeve benimseyerek geleneksel bilim anlayışını eleştiren güncel yaklaşımları Türk okuyucusuna tanıtmış; fakat aynı zamanda bu konulara dair akademik tartışmaların tamamını sunmamıştır.

Güçlü yönleri arasında, karmaşık bilimsel kavramların sadeleştirilerek verilebilirliği ve disiplinlerarası bağlantılar kurulması sayılabilir. Tartışmalı bulunduğu noktalar ise, bazı başlıkları yüzeysel geçmesi ve belirli konularda (örneğin din-bilim ilişkisi) çekimser kalmasıdır. İleriki çalışmalar, Bilimin Ucunda’nın ortaya koyduğu temel fikirlerin akademik metinlerle nasıl örtüştüğünü, benzer içerikli eserlerle karşılaştırmalı olarak inceleyebilir. Ancak sonuç olarak, Kamacı’nın kitabı Türkiye’de bilimsel düşünceyi geniş kitlelere sevdirmek adına önemli bir adım olarak görülebilir. Eser, bilim okuryazarlığını artırmak ve bilim felsefesi sorularını gündeme taşımak bakımından katkı sağlamaktadır.

Kaynakça

  • Can, İ. (2024). Sosyal Bilimlerde Bir Yöntem Arayışı Olarak Post-pozitivizm. SEFAD, 51, 275–294.
  • Kamacı, Ö. (2023). Bilimin Ucunda. Alfa Yayınları.
  • Popper, K. (1963). Science: Conjectures and Refutations. Hutchinson. (Ayrıca Stanford Encyclopedia of Philosophy, Karl Popper (Fall 2024), edt. E. N. Zalta).
  • Yardımcı, A. B. (2018). Bilimde Sınır Çizme Problemi: Popper, Lakatos, Kuhn ve Sonrası (Yayınlanmamış doktora tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
  • Lakatos, İ. (1978). The Methodology of Scientific Research Programmes. Cambridge University Press.
  • Kuhn, T. S. (1962). The Structure of Scientific Revolutions. University of Chicago Press.
  • Lyotard, J.-F. (1979). The Postmodern Condition: A Report on Knowledge. Manchester University Press.
  • Allen, A. (2016). The Philosophy of Science: A Very Short Introduction. Oxford University Press.


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.