Culture and Resistance Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı
Kitabın Adı:Kültür ve Direniş
David Barsamian ile SöyleşilerYazar :Edward W. Said
Çevirmen:Sayfa:236 Cilt:Ciltsiz Boyut:12 X 20 Son Baskı:23 Kasım, 2017 İlk Baskı:23 Kasım, 2017 Barkod:9786051716077 Kapak Tsr.:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Culture and Resistance: Conversations with Edward W. Said
Culture and Resistance Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı
Giriş
Culture and Resistance: Conversations with Edward W. Said (Kültür ve Direniş: Edward W. Said ile Söyleşiler) David Barsamian tarafından derlenen bir söyleşi kitabıdır (ilk İngilizce baskı 2003). Kitap, ünlü Filistin asıllı entelektüel Edward W. Said’in Barsamian’la 1999–2003 yılları arasında gerçekleştirdiği beş uzun söyleşiyi içerir. Said, modern postkolonyal kuramın öncülerinden biri, Oryantalizm, Kültür ve Emperyalizm gibi eserlerin yazarıdır. Barsamian’ın da vurguladığı gibi Said, “kamusal entelektüel” tartışmalarının ötesinde, tutkulu bir eleştirel düşünürdür. Said’in Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Filistin davasının en önde gelen sözcüsü olduğuna dikkat çekilmiştirprogressive.org. Bu bağlamda Culture and Resistance hem Said’in kültür, siyaset ve Filistin meselelerine ilişkin görüşlerini bir araya getirir hem de günümüz akademisi ve aktivistleri için önemli bir bilgi kaynağı oluşturur.
Kuramsal ve Tarihsel Arka Plan
Kitapta öne çıkan temaları anlamak için öncelikle Said’in temellerini attığı kuramsal kavramlara bakmak gerekir. Oryantalizm kavramı, Edward Said’in 1978 tarihli Orientalism (Türkçede Oryantalizm) eserinde geliştirdiği bir çerçevedir. Said’e göre Oryantalizm, Batı’nın “Doğu ile Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayırıma dayalı bir düşünüş biçimi”ni ifade eder; bu çerçevede Batılılar Doğu’yu “yeniden kurmak”, “ona hâkim olmak” ve “onun âmirinden” olmak amacıyla tasarlar. Bu tanım, Oryantalizmin sadece akademik bir disiplin değil aynı zamanda emperyalizmin entelektüel altyapısı olduğunu vurgular. Dolayısıyla, emperyalizm, yalnızca ekonomik veya siyasi bir boyut değil, bilgi üretimi ile güç ilişkilerini iç içe geçiren bir süreçtir. TÜBİTAK Ansiklopedisi’nde belirtildiği gibi, emperyalizm; “belli bir güce sahip devletin, başka devlet veya milletler üzerinde (onların rızası olmadan) egemenlik kurma çabası”dır ve bu çabanın içinde “coğrafi yayılma, siyasi denetim, ekonomik bağımlılık, kültürel üstünlük” gibi eylemler yer alır. Said’in yaklaşımı bu tarihi pratiği kültürel yapılarla birleştirir: Örneğin Divan dergisindeki bir makalede özetlendiği üzere Said’e göre “emperyalizm döneminin siyasal tecrübesi ile kültürel yeniden-üretim süreçleri arasında sıkı bir işbirliği vardır”. Bu yaklaşımda, Foucault’nun güç-bilgi ilişkisi ve Gramsci’nin hegemonya kavramları gibi fikirler de etkili olmuştur (örneğin Said, Gramsci’nin toplumsal rızayı örgütleme kavramını Oryantalizm’in belkemiği olarak kullanır).
Postkolonyal kuram, sömürgecilik sonrası dünyada kültürün rolüne odaklanır. Said’in perspektifinde kültürel direniş, sömürgeci egemen söylemlere karşı halkların kendi öykülerini yazma çabasıdır. Barsamian ve Said’in söyleşilerinde de vurgulandığı üzere, direniş yalnızca silahlı mücadeleyle sınırlı değildir; tam tersine “direniş silahlarla değil, düşünce ve kültür yoluyla” da gerçekleşir. Bu bağlamda Kültür ve Emperyalizm kitabında Said, analizine emperyalist anlatıya karşı topluluklarda oluşan “kültürel ve siyasî direniş motifleri”ni de ekleyerek kültürün karşıt bir rolünü ortaya koyar. Yani Said, edebiyat ve kültürel üretimin, sömürgeci söylemlere karşı insanlara kimlik ve varlık imkânı sağladığını savunur. Bu kuramsal arka plan, söyleşilerde ele alınan temaların anlaşılmasında temel oluşturur.
Kitaptaki Temalar
-
Entelektüelin Kamusal Rolü: Said, söyleşilerde entelektüelin kamusal alandaki sorumluluğunu sıkça vurgular. Söyleşiyi yapan Barsamian’ın da belirttiği gibi Said “kamusal entelektüeller” üzerine yürüyen havalı söylemlerin ötesinde gerçek bir örnektir; yaratıcı entelektüel yetenekleri tutku ve öfke ile beslenir. Kendisini “işe yarayan” bir düşünür kabul eder ve entelektüelin görevinin, toplumsal meselelerde bireye kritik bir bakış kazandırmak olduğunu söyler. Buna göre entelektüelin muhalif rolü, “seçim ve eylem iradesinin bireylere iade edilmesini sağlayacak şekilde süzgeçten geçirmek, yargılamak, eleştirmek” olarak formüle edilmiştir. Bu tanım, entelektüelin savunmada veya statükoyu yeniden üreten bir söylemde değil, bireyi düşünsel olarak güçlendiren, analiz eden ve hakikat arayan bir konumda olmasını gerektirir.
-
Medya ve Temsil: Barsamian’la konuşmalarında Said, Batı medyasının Doğu’yu tasvir ederken kullandığı klişeleri eleştirir. Örneğin Amerikan haber spikerlerinin Araplar ve Müslümanlar hakkında yaptığı hatalı telaffuzları bir mesele olarak gündeme getirir. Said’e göre bu tür dil hataları ve söylevler “hep aynı Oryantalist klişeler cephaneliğinin bir parçasıdır” ve kültürümüze yönelik bir saldırı niteliğindedir. Bu klişeler Batı kamuoyunda Müslümanları “öteki” gibi gösterir; Arap dünyası için öfke ve yabancılaştırma yaratır. Said, “çoğu Arap’ın Amerikan medyasına ve hükümetine karşı büyük bir düşmanlık duymasının” nedenini burada görür. Kitaptaki örneklerde, Chicago Tribune gibi gazetelerin İran’ı Arap ülkesi sayması veya “intifada”yı “kutsal savaş” olarak tanımlaması gibi yanlışlar, Batı medyasının Orta Doğu’ya dair cehaletini gösteren somut işaretlerdir. Bu nedenle medya ve temsil, kitabın önemli tartışma konularından biridir.
-
Filistin Meselesi: Said’in söyleşilerindeki odak konulardan biri Filistin mücadelesidir. Said’e göre Filistin halkının tarihî anlatısı çoğunlukla silinmeye çalışılmıştır ve bu nedenle onların öyküsünü “geriye yazmak” büyük önem taşır. Barsamian ile söyleşilerinde Said, Zionizm’e karşı Filistin davasını “anlatmanın” (telling the story of Palestine) ve bu yolla emperyalist anlatılara cevap vermenin önemini vurgular. Bu yaklaşımla Said, Filistin’i yalnızca coğrafi bir sorun olarak değil, küresel adalet ve hafıza sorunu olarak ele alır. Barış sürecine dönük eleştirileri de bu perspektife paraleldir. Örneğin Said, 1993 Oslo Anlaşması’nı Filistinlilerin meşru mülteci haklarından taviz vererek işgali yeniden paketlemek olarak tanımlar; Birleşmiş Milletler 194 sayılı kararı göz ardı eden bu süreci “İsrail işgalinin yeniden paketlenmesi” şeklinde nitelendirir. Böylece sömürgeleştirme ve adaletsizlik temaları, Filistin örneğinde somutlaşır. Kitap boyunca Said’in Filistin hakkındaki eleştirel görüşleri, işgalin sivil altyapıyı yok etmesi, mültecilerin dönüş hakkı ve uluslararası hukukun çiğnenmesi üzerine odaklanır (örn. “barış süreci”nin Filistinliler için sınırlı özerklik anlamına geldiğini belirtir).
-
Kültürel Üretim ve Direniş: Said’in temel argümanlarından biri, kültürel üretimin sömürgeci bir baskı aracı olabileceği gibi, aynı zamanda direnişin de zemini olduğudur. Söyleşilerde Said, imparatorluğun kendi hegemonik anlatısını besleyen kültürel pratiklerin yanı sıra, ezilen toplumlarda oluşan “kültürel ve siyasî direniş motifleri”ni de analizine katar Yani edebiyat, sanat ve fikir üretimi, işgal altındaki Filistinliler ve diğer ezilenler için bir karşı-anlatı oluşturma aracıdır. Said, bu yaklaşımı desteklemek için Barsamian’a “direnişin sadece silahlarla gerçekleşmediğini, düşünce ve kültür yoluyla da gerçekleştiğini” vurgulamıştır. Bu kapsamda, Mahmoud Darwish’ten Orhan Pamuk’a kadar pek çok yazar-müellif, direnç dolu eserleriyle Batılı hâkim söyleme karşı duruş sergiler. Culture and Resistance söyleşilerinde, Said’in kültürü hem baskı hem de özgürleşme aracı gören bakışı; yeni sanat formları, edebiyat ve popüler kültür üzerinden direnişi öne çıkarır.
Eleştirel Değerlendirme
Culture and Resistance, Said’in entelektüel mirasına önemli katkılar yapar. Birincisi, kitap dünyadaki sorunlara Said’in eşsiz bir bakışını sunar. Maureen Clare Murphy’ye göre, söyleşiler “dünyanın en önemli sorunlarından bazılarına, dünyaca önde gelen düşünürlerden birinin benzersiz bakış açısıyla” ışık tutar. Yazarın edebiyat ve siyaset meselelerini birleştiren üslubu, kültür ile direniş arasındaki bağlantıları canlı tutar. Ayrıca kitap, Said’in hastalığına rağmen canlı tutuklanmış eleştirel düşünceye dair ayakta kalmayı sürdürdüğü bir dönemi yansıtır; bu bağlamda entelektüel cesaretin ve umudun bir sembolüdür. Söyleşi tarzındaki akışkan anlatım, kapsamlı akademik çözümlemeler sunmasa da (Murphy’nin belirttiği üzere “kesin, ayrıntılı analiz sunmaktan çok meditasyonlar” içerir), okuyucuya düşünmeye sevk edici bir zenginlik sağlar.
Bununla birlikte kitabın sınırlılıkları da göz önünde bulundurulmalıdır. Söyleşilerin doğası gereği konu derinliklerine tam olarak inememesi, bazen sohbet tonunda kalması eleştirilebilir. Bazı eleştirmenler de Said’in Filistin politikasına yönelik tutumuna dikkat çekmiştir. Örneğin Robin Yassin-Kassab’a göre, Said 1970’lerden beri İsrail’in varlığını kabul eden iki devletli çözümü savunduğu için bazı kesimlerce “burjuva hümanist bir yaklaşım” benimsemekle eleştirilmiştir. Oslo’nun kabulünü ve İsraillilere yönelik boykot uygulanmamasını onaylaması, daha radikal direniş yanlısı gruplarca ve sert milliyetçi yaklaşımlarla çelişkili görülmüştür. Öte yandan, Said bu eleştirilere karşın tarihsel gerçeklik ve ilkeler temelinde tutumunu savunmuş, çatışmada tarihî adaletin ve alternatiflerin peşinde olduğunu göstermiştir. Ayrıca söyleşiler, belirli akademik geleneklerin —örneğin Filistin tarihçiliği veya Arap dünyası çalışmaları— yerine genel kültürel temalara yoğunlaştığı için, bazı okurlar açısından eksik kalabilir. Yine de birçok yorumcu, kitap sayesinde Said’in entelektüel mirasının tazelendiğini belirtir. Örneğin yazar Suheir Hammad’ın da işaret ettiği üzere, “Said ve Darwish’i kaybettik ama sayelerinde şimdi onlarca kamusal entelektüel, yazar, müzisyen, sinemacı çalışıyor; bu bir kayıp değil, bir kazançtır”. Bu görüş, kitabın ve Said’in bıraktığı mirasın güncel yankısını olumlu bir biçimde özetler.
Sonuç
Kapsamlı bir entelektüel miras olarak Culture and Resistance, Said’in kültür-eleştirel perspektifini anlamak isteyenler için değerli bir kaynaktır. Kitap, edebi analizler, tarihsel yorumlar ve politik eleştirileri birleştirerek Batı ve Doğu ilişkilerini, emperyalizmi ve Filistin davasını bir bütün olarak sunar. Said’in “oryantalist klişelere” karşı duruşu, entelektüelin kamu görevi vurgusu ve Filistinli anlatının yeniden canlandırılmasına yönelik ısrarı, günümüz postkolonyal çalışmaları ile Ortadoğu politik tartışmalarına ışık tutmaya devam etmektedir. Söz konusu nitelikleriyle bu söyleşi derlemesi, Said’in düşünsel mirasının canlı tutulmasına önemli bir katkı sağlar. Kuşkusuz her kitap gibi eleştirileri de olmakla birlikte, Kültür ve Direniş entelektüel cesaretin, adalet arayışının ve kültürel direnişin önemini hatırlatarak eserlerin kalıcılığını gösterir. Sonuç olarak, Said’in bakış açısı ve kültür-siyaset ilişkisi hakkındaki vurguları, sonraki kuşaklara aktarılan zengin bir entelektüel miras olarak değerini korumaktadır.
Leave a Comment