Michel de Montaigne'in Denemeler Kitabının Yüksek Lisans Seviyesinde İncelenmesi


 

Kitabın Adı:
Denemeler  
Yazar             :
Montaigne

Çevirmen:
Sayfa:
1232 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
16 X 23,5 
Son Baskı:
09 Kasım, 2023 
İlk Baskı:
09 Kasım, 2023 
Barkod:
9786254497803 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
Orijinal Dili:
Fransızca 
 
Orijinal Adı:
Essais   


Michel de Montaigne'in Denemeler Kitabının Yüksek Lisans Seviyesinde İncelenmesi

Michel de Montaigne ve Denemeler: Deneme Türünde Yenilik ve Tematik İnceleme

Giriş

Montaigne (1533–1592), geç Rönesans döneminin en etkili düşünürlerinden biridir. Biricik eseri Denemeler (Fransızca Essais), ilk baskısı 1580’de yayımlanan, toplam 107 bölümden oluşan bir derlemedir. Bu eser, şüphecilik, eğitim, erdem, dostluk, siyaset, şiir ve ölüm gibi klasik felsefi konuların yanı sıra içki, at bakımı, kokular ve yemek alışkanlıkları gibi sıradışı pek çok mevzuyu da kapsamaktadır. Montaigne, eserinde dönemin ikiyüzlülüğüne, dinî çatışmalarına ve dogmatizmine eleştirel bir tutumla yaklaşır. Kendi Denemeler’ini, alçakgönüllü bir “deneme” girişimi olarak görür; “Kitabımın konusu bizzat benim” derken, öznel deneyimini ve iç gözlemini gerçeği aramanın tek mecrası olarak kabul eder. Bu nedenle Montaigne’in Denemeler’i, sadece bir edebi eser değil, aynı zamanda insana, bilgiye ve ahlaka dair derin bir felsefi sorgulamayı içerir. Bu çalışmada Montaigne’in deneme türüne kazandırdığı yenilikler, eserin öne çıkan temaları (benlik, insan doğası, bilgi, ahlak, dostluk, ölüm vb.), yazarın yöntem ve üslubu, eserin Rönesans düşüncesiyle ilişkisi ve sonraki düşünceye etkileri incelenecektir. Ayrıca filozofik bağlamda Stoacılık, Septisizm ve Hümanizmle kurduğu bağlantılar ele alınacak; metin, akademik bir üslupla özgün yorumlar barındıracak şekilde yapılandırılacaktır.

Montaigne’in Deneme Türüne Kazandırdığı Yenilikler

Montaigne, eserine Essais (Denemeler) adını vererek bu türü biçimlendirmiştir. Fransızca “essai” sözcüğü aslında “deneme”, “girişim” anlamına gelir; Montaigne eserini bir sonucun değil deneysel bir sürecin ürünü olarak niteler. Zaten Britannica’ya göre, Montaigne’in Essais başlığı, kesin bilgi vermekten ziyade deneme-yanılma usulüyle bilgi arayışını vurgular; bu başlık, sabit bir tür veya bütünlüklü yapıya değil, sürekli sorgulamaya ve değerlendirmeye dayanan bir zihniyeti yansıtır. Dolayısıyla Montaigne’in kitabı, yazıldığı dönemde klasik anlamda tanınmış bir türün eseri olmaktan öte, özgün ve özgür bir üslubu habercisidir. Gerçekte Montaigne denemeyi bir tür olarak “icat eden” kişi olarak bilinse de, bu tam anlamıyla doğru değildir; eski Yunan ve Roma’da Plutarkhos ve Seneca gibi yazarların benzer metinleri bulunduğunu da belirtmek gerekir. Ancak Montaigne, deneme başlığıyla özgün bir yaklaşım getirmiş, denemeyi kendi ruhsal araştırmasını dile getiren bir biçim haline dönüştürmüştür.

Üslup olarak Montaigne’in denemeleri, samimi ve konuşma diline yakın bir tonda yazılmıştır. Eğitimli olmasına rağmen resmi felsefi jargondan uzak, gayriresmî ve içten bir dil kullanır. Kendi deyimiyle, “fikrim dolaştıkça üslubum da dolaşır”: yazıların ortaya çıkış biçimi aklının gelişimine paraleldir, rastgele eklemeler ve dolaylı anlatımlarla doludur. Denemeler ’in her bölüm başlığı genellikle o bölümde işlenen konuyla ancak yan anlamda bağlıdır; kitapta alışılmış bir mantıksal ilerleme ve tam uyum yoktur. Montaigne, kaotik sayılabilecek bu yapı için okuyucuyu suçlamaz, “Kaçamak yapıyorum, lakin bu gaflet değil ruhsallık gereği” der; okuyucu dikkatli bakarsa kayıp konuyu eserin içinde mutlaka bulacağını belirtir. Onun metni, bilinç akışı andıran sürükleyici bir seyre sahiptir; bolca antik ve çağdaş örnek, atıf, anekdot ve kendi gözlemiyle bezenmiştir. Ne rahle-i tedrisattan geçmiş sistematik bir ders kitabıdır ne de belli çıkarsamalara ulaşmayı hedefler. Bilakis Montaigne’in denemeleri, düşüncenin özgürce akmasına izin veren, belirsiz ve eksik bırakan bir yapıdadır; adeta bir düşünce deneyinin deneysel laboratuvarıdır. Eser, bu özellikleriyle edebî tür olarak deneme kavramının tanımını baştan yazmış, sonraki yüzyıllarda essay formunda çok sayıda eser için esin kaynağı olmuştur.

Benlik ve Özyaşam Anlatısı

Montaigne için özü itibarıyla en önemli tema, yazılarının konusu olarak “ben”e, kendi iç yaşamına yönelmedir. Kendi ifadesiyle, “ben, kitabımın kendisiyim” sözü, bu yaklaşımın en özet ifadesidir. Denemeler’de Montaigne, düşüncelerini ve deneyimlerini açıkça ortaya koyarak kendini “eserinin malzemesi” olarak sunar; bu yolla insanı anlamaya içsel bir keşifle başlar. Eser boyunca dürüstlükle kendi huylarını, korkularını, zevk ve nezaketlerini anlatır, bedenine ve günlük alışkanlıklarına dair samimi gözlemlerde bulunur. Mesela Montaigne, fiziksel işlevleri bile çekinmeden dile getirir; iltihaplı yaraları, sindirim bozukluklarını ve yaşlanma sürecini genişçe irdeler. Okuyucuya, kendi iç dünyasında yapılan bu yolculukta yalnız olmadığını hissettirir. Bu nedenle Montaigne’in üslubu bir nevi özyaşam otobiyografisidir; “bunlar benim mizacım ve fikirlerimdir; inanmanız için değil, inandığım şey olarak sunuyorum; burada tek amacım kendimi ortaya koymaktır” demesi, bu yaklaşımın özünü özetler.

Bu iç gözlem, Montaigne’in bilgi ve ahlak anlayışının da temelini oluşturur. Kişisel deneyim, onun için salt çıkarımsal düşünceler veya soyut ilkelerden önce gelir. Montaigne, insanı tanımaya çalışırken “diğerleri insanı şekillendirir, ben ondan bahsederim” diyerek geneli değiştirme yerine bireyi olduğu gibi anlatmayı önceler. Bu tutum, eserdeki bütün konulara yansır: Değerler, ahlaki tercihler, hatta dinî inançlar bile ilk elden kendi hayatının yansıması bağlamında ele alınır. Bir nevi “gnoziseuton” (kendini tanı) arayışı içindedir: İnsan bilgiye ulaşırken önce kendini tanımalıdır. Böylece Montaigne, benliğin değişken ve bölünmüş bir varlık olduğunu kabul eder; kimliğin sabit kalıp olmadığına, değişime açık olduğuna vurgu yapar. Kısacası Montaigne Denemeler’iyle bizzat kendisini araştırır, yazarak kendi şuurunun derinliklerine iner; içtenlikle sunulan bu özyaşam bakışı, sonraki yüzyıllarda kişisel deneme ve “ben anlatısı” geleneğinin atası olarak kabul edilmiştir.

İnsan Doğası ve Bilgi

Montaigne’in temel çıkarımlarından biri de insanın doğasına ve bilgisine dair kuşkucu bakışıdır. Eserin genel havasında şüphecilik baskındır; Montaigne, dönemin her türlü kesin bilgisini sorgular ve insanı “zayıf, kararsız, parça parça bir varlık” olarak görür. Örneğin Britannica’ya göre Montaigne, insanı “şaşırtıcı derecede kuruntulu, değişken ve yalpalayan bir şey” olarak tanımlar. Onun için insan zihninin veya düşünme yetilerinin tek bir sağlam temeli yoktur; akıl, fikir ve inançlarımızda eşit ölçüde yetersizdir. Bu bağlamda Montaigne, insan bilgisinin sınırlarına dikkat çeker. “Ben ne biliyorum?” sorusunu hayat mottosu edinir; aklın dogmatik asla tam sonuçlar veremeyeceğini, mutlak doğruları kavrayamayacağını savunur. Eserin adı olan Denemeler de bunun sinyalidir: Montaigne paslaşma ile elde edilmiş kesinlikler değil, sürekli sınama ve test etme (deneme) arayışındadır. Bu nedenle felsefede mutlak ilkeler aramak yerine, her konuyu farklı açılardan tartarak dengeli bir yargıya ulaşmaya çalışır.

Montaigne’in bilgi anlayışı, öznel ve deneysel bir temele oturur. Soyut akıl yürütmeye güvenmez; yaşadığı deneyimleri, gözlemleri ve tecrübeleri bilgi kaynağı sayar. Eğitimde bellek ve ezber yerine “yaşayan hayat” vurgusu yapar. Örneğin çocuk eğitimiyle ilgili denemesinde soyut kavramlardan önce somut deneyimin öneminden, “ekmeden biçmeden önce toprak öğütmek”ten söz eder. Mantıksal tutarlılığa ve mantıksal çelişkisizliğe önem veren geleneksel felsefeye karşı çıkar; onun için dil, kavramlar “meyve salkımı” gibidir, gerçekliğin tam karşılığı değillerdir ve kesin yargılar tehlikelidir. Bu yüzden Montaigne, tartışmalarında “belki”, “sanırım”, “öyle diyorlar” gibi sözcükleri sıkça kullanır; mutlak kesinlikten kaçınarak daima temkinli bir üslup benimser. Sonuç olarak, Montaigne insan aklını sınırlı görür ve sağlıklı bir bilgi edinmenin ancak önyargısız, kendini sorgulayan bir zihinle mümkün olacağına inanır. Bu yönüyle Denemeler modern epistemolojinin (bilgi kuramının) öncülü sayılır; Montaigne, bilgisizlikten değil, her şeyi tartışmaya açık tutmanın erdem olduğuna işaret eder.

Ölüm ve Geçicilik

Montaigne’in Denemeler’inde ölüm teması sürekli tekrarlanır ve eserin duygusal zemininin merkezinde yer alır. O, hayatın geçiciliğini, ölümün kaçınılmazlığını sık sık dile getirir; bir nevi “ölümü düşünerek özgürleşme” idealini öğretir. Britannica’ya göre, Montaigne ölümün varlığını denemelerinde sık sık gözler önüne serer ve ölümü tanıdıklaştırarak korkusunu yenmeyi amaçlar. Ona göre ölüm, doğanın kaçınılmaz bir gerekliliğidir; bu gerçeği fark edip kabullenen için yaşamdaki hiçbir durum gerçekten kötü değildir. Eser boyunca, yaşlanma, hastalık ve beden zayıflığı üzerine içten değerlendirmeler yaparak ölümü sıradanlaştırır; insanların ölümle yüzleşmesini akılcı bir çabayla hazırlarbritannica.com. Bu tutum, Stoacı felsefenin bir yansımasıdır: Stoacılar gibi Montaigne de acılara göğüs germekte, dışsal olaylar karşısında sarsılmaz kalabilmekte erdem görür. Örneğin ilk denemesinde, felsefenin asıl amacını “ölmeyi öğrenmek” olarak nitelendirerek (Seneca’ya atıfta bulunarak) okuyucuyu ölüm üzerinde düşünmeye davet eder. Dolayısıyla Denemeler’de ölüm, bir korku kaynağı olmaktan çok bilgelik ve özgürleşme vesilesi haline getirilir; Montaigne için ölümün doğallığını sindirmek, “ölümün tiranlığından kurtulmanın” yoludur.

Ahlak, Erdem ve İnsani Değerler

Montaigne’in denemelerinde öne çıkan bir başka tema da erdem ve ahlâkî değerlerdir. Montaigne, soyut ahlak sistemlerinden ziyade günlük yaşamda ortaya çıkan etik meseleleri tartışır; öznel deneyim ve vicdani kanaatle ahlaki yargıya ulaşma eğilimindedir. Eserde geleneksel Aristotelesçi veya dogmatik Hıristiyan değerlere güvenmez; şahsi içtenlik ve insanî değerlere vurgu yapar. Örneğin “Zalimlik Üzerine” denemesinde, zalimliği en büyük kötülük olarak tanımlar ve Merhamet’in önemini vurgular. Montaigne’ın “Bu kadar merhametim var ki, bir tavuğun boynunun tekme yemekten dolayı kopuşunu bile zorlanır, bir tazının avladığı tavşanın çığlığını sabredemem” sözleri, kuramsal ahlak yerine duygusal vicdanın gücünü gösterir. Bu alçakgönüllü ve dürüst anlatım tarzı, Montaigne’ı felsefe tarihinde özgün kılar; kurallarla değil kendi hisleriyle yola çıkan bir ahlâk anlayışı ortaya koyar.

Montaigne’in hümanist bir düşünür olarak erdem anlayışında, “özgünlük ve hoşgörü” kilit kavramlardır. Kendisini çevreleyen dinî fanatizme ve kültürel önyargılara karşı eleştirel bir tavır takınır; farklı inanç ve geleneklere anlayış gösterir. Örneğin Yeni Dünya yerlilerini yücelterek, Avrupalıların acımasızlıklarını eleştirir. İnsanı tanımaya dönük felsefesinde, “başkalarından öğrendiğim inançları sorgulayarak kendi yargımda ustalaşmak” gerektiğini savunur. Böylece Montaigne için erdemli hayat, statüden ve geleneklerden bağımsız, içten gelen tutarlılıkta yaşamak demektir. Bir başka deyişle ahlak, hayat pratiğinde bağımsız düşünmeyi, iç hesaplaşmayı ve kişisel bütünlüğü ön plana koyar. Ayrıca Montaigne bir hümanist olarak klasik öğretiyi özümsemeyi önemser ama en büyük felsefe olarak “sadakat, samimiyet ve sağlamlığa” (Platon’un ifadeleriyle) dayalı bir erdemi görür; diğer bilimleri ise süs eşyasına benzetir. Bu bakış açısı, Orta Çağ’da öne çıkan otoriter erdem kavramlarından farklıdır: Montaigne için asıl olan, her bireyin kendi doğasına uygun yaşaması ve başkalarına zulmetmeden yaşama sorumluluğunu almasıdır.

Dostluk ve İnsan İlişkileri

Montaigne’in denemelerinde dostluk, ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Sıklıkla anıldığı “Dostluk Üzerine” başlıklı denemesinde (Kitap II, Bölüm 17), La Boétie’yle yaşadığı yoğun dostluğu anlatır. Ona göre gerçek dostluk, münasebetlerden bağımsız, iki ruhun birleşmesi gibidir. Montaigne, bu bağlamda, çağdaşı La Boétie’yi kaybetmiş olmanın derin acısını paylaşır ve kitabını ona adar. Yazar, ideal dostun erdemli, zeki ve vicdanlı bir erkek olması gerektiğini vurgular; “dostlarım benim için mutlaka erkektir” gibi ifadelerle dönemin sosyo-kültürel algısını da yansıtır. Montaigne’e göre dostluk, akrabalık bağlarından bile önce gelir; La Boétie ile ilişkisini “tek ruhlu iki beden” gibi betimler. Bu nedenle eserde öne çıkan diğer bir fikir, insanın yalnızca kendi iç dünyasıyla değil, düşünce ve duygularını paylaştığı gerçek dostlarla da beslenmesi gerektiğidir. Montaigne, samimi bir sohbeti ve entelektüel diyaloğu önemser; seyahat, kitap okumak ve anlamlı sohbetlerle zenginleşmiş bir ilişki ağı önerir. Eserde evlilik ve cinsiyet ilişkilerine dair de görüşler bulunsa da, Montaigne gerçek arkadaşlıkta ruh birliğine vurgu yapar ve aynı cinsiyetten, kültürden hatta çağdan insanlarla kurulabilecek bağları yüceltir. Kısacası Denemeler’de dostluk, insan doğasının temel bir gereksinimi ve hayatı güzelleştiren en değerli haz olarak sunulur.

Üslup ve Yöntem

Montaigne’in anlatım tarzı, ele aldığı konularda kullandığı yöntemlerle yakından bağlantılıdır. Yazılarında bir bütünlük veya sistem aramak çoğunlukla anlam kaybına yol açar; bilakis Montaigne, kesintisiz bir akıl yürütmeden çok seyreder, döner, farklı yanlara bakar. Üslup olarak “serbest”, düşünce gidişiyle paralel, genelde gayriresmî ve samimidir. Örneğin akademik bir üslup yerine Montaigne, insanın doğal konuşma biçimine yakın bir dille yazar: argo veya halk deyişlerini kullanmaktan çekinmez, canlı tecrübelerini detaylı anlatır. Denemelerinde sık sık antik metinlerden alıntılar yapar, ancak bunları sadece bilgiçlik taslamak için değil, yeni bakış açıları oluşturmak ve kendi düşüncesini pekiştirmek için kullanır. Atıfların çoğunu belirtmez; bu sayede öğrenciye bir sınav çözüyormuş hissinden ziyade, entelektüel bir çevrede “rastlantısal” bir sohbet izlenimi verir. Her bölüm benzer bir edebi öğe biçiminde açılan küçük bir deneme gibidir; konuları türlü başlıklardan ele alır, bazen bir başlığın altında çok uzakta konulara sapar, sonra geri gelir. Bu özensiz gibi görünen düzen, aslında Montaigne’in kafasındaki oynak düşünce sürecini yansıtır.

Montaigne’in yönteminde özel olarak öne çıkan bir tutum da kuşkuculuktur. Yazar, tek bir görüşe bağlanmaktan kaçınır; bir konunun hem artı hem eksi yönlerini gösterir, gerektiğinde önce öne sürdüğü şeyi yumuşatır. Bu özelliğiyle onun felsefi uslandırması, antik şüphecilik geleneğinden yararlanır. Montaigne, kendisini “Yeni Şüpheciler” arasında sayar; kişisel amblemlerinde bile “ne biliyorum?” (Fransızcası “Que sais-je?”) sorusunu ve Yunan şüpheci “Epeko” (Ilımlılık, kararsızlık) anlayışını taşır. Bir başka deyişle, Montaigne yargısını sürekli olarak sınayan bir düşünürdür: hüküm verirken bile vicdanen “peki ya öteki bakış açısı ne diyor?” diye sorar. Bunun yansıması olarak denemelerinde sıkça “bildiklerimiz” yerine “öğrendiklerimiz” diye konuşur; kesinlikten kaçınan bir ton kullanır. Diğer yandan Montaigne’in derin bir otobiyografik anlatı ustası olduğunu da söylemek mümkündür. Kendi yaşamından örnekler vererek konuları tartışır, hususi anekdotları ciddi bir eleştirel katkı olarak sunar. Bu bakımdan Denemeler aynı zamanda bir nevi terapötik kayıttır: Yazar, düşünürken hem kendini hem de insanı iyileştirmek gayesi güder. Montaigne, tüm bu yöntem ve üslupların bir arada kullanılmasıyla, dönemin eğitimli insanlarındaki bilgi ve otorite takıntısını kırmış, yerine kendini sınamak ve insanı olduğu gibi kabul etmek anlayışını yerleştirmiştir.

Rönesans Hümanizmi ve Düşünsel Bağlam

Montaigne, Rönesans hümanizminin ideallerini derinlemesine yansıtır; ancak hümanistlerle birlikte eleştirisini de sürdürür. Klasik antikiteye olan ilgisi, eserinde bolca atıfta bulunduğu Plutarkhos, Cicero, Seneca gibi antik düşünürlerde gözlenir. Doğrudan hümanist bir gelenek içinde yetişen Montaigne, antik metinleri olduğu gibi devralmaktan çok onlarla diyalog kurar. Örneğin denemelerinde, tipik bir Rönesans hümanisti gibi sık sık klasik alıntıları kullanır; ancak bu alıntıları dönemin geleneksel inceleme biçiminde akademik güç gösterisi yerine güncel konuları sorgulamak için hayata geçirir. Bu açıdan Montaigne, hümanist öğrenmeye bağlı kalırken geleneksel hükümlere bağımlı değildir. Kendisi de klasik İtalyan hümanisti Cardano gibi zengin bir kitap koleksiyonuna sahipti ve eserinde bu geniş klasik mirası “sıradan okumalar” gibi kullanır; zorunlu görmez, sahte muhafazakârlığa düşmemeye çalışır.

Dönemin düşünsel atmosferinde Montaigne, skolastik geleneğe karşı mesafeli durur. Orta Çağ’dan kalma dinî felsefeyi ve Aristoteles merkezli yorumu reddeder; bunun yerine Petrarca, Erasmus ve diğer hümanistlerin izinden giderek serbest düşünceyi savunur. Örneğin Denemeler’de eğitimle ilgili pasajlarda, çocukların ezber yerine yaşadıkları tecrübelere dayanarak fikir üretmeleri gerektiğini vurgular. Rönesans insanının önemsediği akıl egemenliği yerine, Montaigne daha çok vicdan ve yargı egemenliğine inanır; Denemeler’de, “kritik yargının harekete geçmesi”, değiştirilemez inançlardan ziyade bizzat oya taşıyarak muhalefet etmesi gerektiği sık sık tekrar edilir. Bu tutum, Rönesans hümanizminin liberallerinden farklı olarak, sınırlı mutlaklıklara şüpheyle yaklaşan bir hümanizm anlayışını yansıtır. Montaigne’in “gerçek bir hümanist”, anlattığı gibi, bilgeliği yaşamda uygulayan, eli yüzü düzgün ama tevazu içinde bir “honnête homme” dur; çağdaşlarının “kibirli bilgin”inden çok bir ahlak ustasıdır.

Stoacılık, Septisizm ve Hümanizm Bağlamı

Felsefi olarak Montaigne, Stoacılık, Septisizm ve Hümanizm’in karışık etkileri altında düşünmüştür. Stoacılık tarafında, özellikle ölüm ve erdem kavrayışında Senaika esinler görülür: Ölümü erdemle karşılamak, duyguları dengeli yaşamak gibi öğretileri benimser. Eserdeki “ölümü öğrenmek” teması (Cicero/Seneca’dan alıntı) ile bedenî konuların sıkça musahade edilmesi, Stoacı sakinliği yansıtır. Öte yandan Montaigne kendisini kesinlikle bir Stoacı saymaz; kendi ifadesiyle arada “Stoacı”, “Epikürcü” ve “Hıristiyan” sesler taşır, ama hepsini eleştirel mesafeden kullanır. Yani Montaigne bir bakıma Stoacı öğretileri hayatında sınarken, sınırsız bir karamsarlığa da kapılmaz. Septisizm (Şüphecilik) alanında ise Montaigne, 16. yüzyılda hümanistlerin yaydığı anti-katolik dogmatizme karşı antik şüpheciliği canlandırmıştır. Bilhassa Sextus Empiricus’un eserleriyle tanıştıktan sonra Montaigne, kendi şüphesini güçlü bir metot haline getirir. Kişisel ambleminde “Abstain ediyorum” anlamına gelen Yunanca Epecho yazılıdır, yazdığı serin medallarda “Ne biliyorum?” sorusunu taşır. Ona göre kesin doğrular yoktur; iki karşıt görüşü tartarken her zaman kaçınılmaz bir taraf lehine küçük bir kayma olur. Bu yeni kuşkuculuğuyla Montaigne, dogmaya servet atmaya direnir ve “gerçek bilgi” yerine kendi yargısını sürekli kullanmaya öncelik tanır. Hümanizm bağlamında ise Montaigne, insan merkezli bir anlayışı sürdürür. Klasik eserleri benimsemeyi ve entelektüel zenginliği destekler, ancak bunları inançsızca ezberletmek yerine erdemli bir insan yetiştirme aracı görür. İnsana, din dışı bir bakışla yaklaşır; Tanrı’ya kesin çözümler vadetmez, insanı kendi doğasında anlamaya çalışır. Sonuçta Montaigne için felsefe, soyut bir bilim olmaktan çok günlük yaşam pratiğidir; retoriği ve üslubu bunun bir parçasıdır. Eserin tamamında görülen “konuşma dili”ne yakın akıcılık, anımsanması kolay deyim ve mecazlar, Montaigne’in insanı yalnızca akıl sahibi değil duyguları olan bir varlık olarak görmesinin işaretleridir.

Denemeler’in Çağdaş Düşünceye Etkileri

Montaigne’in Denemeler’i, yayımlandığı günden itibaren geniş bir okur kitlesine ulaşmış, sonraki yüzyıllarda bir rehber ve tartışma kaynağı olmuştur. 17. yüzyıl selefleri, onu genellikle Stoacı erdemin bir temsilcisi olarak yorumlamış; hâkim sınıf bu eseri ahlâkî öğütler ve hümanist nasihatlar derlemesi sayarken, bazı din adamları ise kuşkuculuğunu Hıristiyanlığa aykırı bularak eleştirmiştir. 18. yüzyıl Aydınlanma yazarları Montaigne’i özgür düşüncenin öncüsü olarak görmüşlerdir; Voltaire ve Diderot onun eleştirel ruhundan etkilenerek dogmatik inançlara karşı serbest düşünceyi savunmuş, Jean-Jacques Rousseau ise Montaigne’in kendini anlatan üslubunu örnek almıştır. Nitekim Rousseau, kendi İtiraflar’ını Montaigne’in kendini gözlemleme pratiği üzerine kurgulamış, Montaigne’e “insan portresi çizen ustalığın öncüsü” olarak atıfta bulunmuştur.

Edebî etki açısından bakıldığında, Denemeler İngiltere dahil tüm dünyada klasikleşmiş; John Florio tarafından 1603’te yapılan İngilizce çeviri Shakespeare, Bacon, Webster gibi yazarların kütüphanelerine girmiştir. Özellikle Shakespeare’in Kral Lear ve Fırtına oyunlarında Montaigne’in fikir izleri görüldüğü iddia edilmiştir. Benzer şekilde, Francis Bacon kendi denemeler serisini Montaigne’den esinlenerek kaleme almış; Bacon, denemeyi “dağınık düşünce demeti” olarak tanımlayarak Montaigne’ci üslubu benimsemiştir. Felsefi etki açısından ise Montaigne, modern bilim ve düşünce tarihini dolaylı yoldan etkilemiştir. Descartes’ın anı kitabi Yöntem Üzerine Konuşma’nın iki bölümündeki seyahat temasında Montaigne’in yol gösterici olduğunu yazar. Descartes, Montaigne’den öğrendiği gibi öğrenimini kitaplardan çok hayattan almayı tercih etmiş, “farklı uluslardan düşünceleri görmek” gerekliliğini savunmuştur. Benzer şekilde Hobbes’un Leviathan’ında insan doğasına ilişkin yorumlar, Montaigne’in benzer beklentilerinden esinlenmiş görünür. Her iki düşünür de insanı aklın zirvesindeki değil, tutkulara sürüklenen bir varlık olarak resmetmiş, devlet otoritesini buna göre açıklamıştır.

Modern ve güncel okurlar Montaigne’de kendilerini de bulmuştur. 19. yüzyılda Gustave Flaubert Montaigne’i “alter ego”sundan biri saymış, Michel Butor ve Roland Barthes gibi 20. yüzyıl yazarları onu kendi üsluplarının öncüsü olarak görmüştür. ABD’de Ralph Waldo Emerson ve Virginia Woolf başta olmak üzere pek çok yazar, Montaigne’den ilham almış, deneme türünü geliştirmiştir. Kısaca Montaigne’in Denemeler’i, insan deneyimini ve düşüncesini özgürce araştırma yolunu açmıştır. Hem edebiyatta hem felsefede “ben anlatısının” öncüsü sayılan Montaigne, akılcılık ile hissiyât arasında denge kuran ve hoşgörüyü esas alan bir perspektif geliştirmiştir. Bugün hâlâ Denemeler okunuyor, geniş coğrafyalarda tartışılıyor olmasının nedeni, insan doğasının ve bilginin değişmez sorularına getirdiği içten ve derin cevaplardır.

Sonuç

Michel de Montaigne’in Denemeler adlı eseri, Rönesans insanının karanlık yönlerini keşfetmeye cesaret eden, felsefeyi yaşamla bütünleştiren eşsiz bir çalışmadır. Montaigne bu eserinde, o güne dek felsefede tabu sayılan içtenlik ve öznel deneyimi merkeze alarak deneme türüne yeni bir soluk kazandırmıştır. Kişi kendini ve insan doğasını sorgulamadan öğrenme veya öğüt verme olmayacağını göstermiş; aklın ötesinde bir insanî yaşama vurgu yapmıştır. Denemeler, hem bir hümanist eseri olarak klasik düşünceyi sürdürmüş, hem de modern birey anlayışının habercisi olmuştur. Montaigne’in samimiyeti, kuşkuculuğu ve esprili zekâsıyla kaleme aldığı bu eser, çağını aşan bir niteliğe ulaşmış; bugün hâlâ yeni kuşaklara düşünmeyi öğretmekte ve dünyanın her yerinden okura ilham vermektedir.

Kaynakça

  • Montaigne, M. de. (1580). Essais.
  • Montaigne, M. de. (1947). Denemeler (S. Eyüboğlu, Çev.). Ankara: MEB Yayınları.
  • Foglia, M. (2019). Michel de Montaigne. In E. N. Zalta (Ed.), Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2019 Edition).
  • Internet Encyclopedia of Philosophy. (n.d.). Michel de Montaigne. (Erişim tarihi: 2025).
  • Encyclopædia Britannica. (n.d.). Michel de Montaigne: Renaissance, Essays, Philosopher. (Erişim tarihi: 2025).
  • National Endowment for the Humanities. (n.d.). Montaigne “On Cruelty”: A Close Reading of a Classic Essay. EDSITEment. (Erişim tarihi: 2025).
  • The Essays of Michel de Montaigne (John Florio, çev., 1603) – İngilizce çeviri.
  • Diğer ikincil kaynaklar: Montaigne ile ilgili çeşitli akademik çalışmalar ve ansiklopedik makaleler (Foglia 2019, vb.).




Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.