Edward W. Said ile Konuşmalar Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı



Kitabın Adı:
Edward W. Said ile Konuşmalar
Yazar             :
Tarık Ali

Çevirmen:
Sayfa:
112 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
12 X 20 
Son Baskı:
08 Haziran, 2018 
İlk Baskı:
08 Haziran, 2018 
Barkod:
9786051716862 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
Conversations with Edward Said  



Edward W. Said ile Konuşmalar Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı

Tarık Ali ile Edward W. Said: Conversations with Edward Said Üzerine İnceleme

Giriş

Tariq Ali’nin editörlüğünde Seagull Books tarafından 2006’da yayımlanan Conversations with Edward Said, Said’in 1994 yılının Haziran ayında New York’ta kaydedilen bir dizi söyleşisini içerir. Kitapta Tarık Ali’nin uzun sol görüşlü siyasal yazarlığı ve Edward Said’in entelektüel birikimi bir araya gelir. Tarık Ali, ömür boyu sol eğilimli bir siyasi aktivist, tarihçi ve entelektüel olarak tanınır. Edward Said ise Filistin kökenli Amerikalı bir akademisyen ve edebiyat eleştirmenidir; Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış ve post-kolonyal çalışmaların kurucularından biri olarak kabul edilmektedir. Tanıtım metni de vurguladığı üzere, bu söyleşiler samimi, kişisel ve düşündürücü bir dille Said’i hem siyasal aktivist hem kültür tarihçisi hem de edebiyat profesörü ve müzik tutkunu olarak yansıtır. Söyleşi formatı, Said’in entelektüel yaşamına doğrudan tanıklık etmemizi sağlayarak, eserine yazarlar arasındaki canlı diyaloğun özgünlüğünü katmaktadır.

Kuramsal Arka Plan

Edward Said’in entelektüel çerçevesi büyük ölçüde sömürgecilik ve kültürel temsil eleştirisi üzerine kuruludur. Said, Orientalism (1978) adlı yapıtıyla Batılı güçlerin Doğu’yu ötekileştiren temsillerini eleştirmiştir. Oryantalizm’de, Batılı metinlerde Doğu hakkındaki romantik, egzotik ve önyargılı tasvirlerin aslında sömürgeci politikaları meşrulaştırma işlevi gördüğünü göstermiştir. Daha sonra Culture and Imperialism (1993) adlı çalışmasında Batı edebiyatındaki anlatılar ve gezgin öykülerini “kültürel arşiv” olarak tanımlayarak, bunların imparatorluk yatırımlarının geliştiği başlıca alanlar olduğunu ortaya koymuştur. Özetle, Said’e göre yazı ve kültür ürünleri, Batı’nın emperyal hegemonyasını sağlamaya hizmet eden güdüler taşır.

Said aynı zamanda entelektüelin kamusal rolünü de vurgulamıştır. 1993 yılında verdiği BBC Reith Dersleri’nde (Representations of the Intellectual) entelektüelin üstlendiği eleştirel konumu ele almış, entelektüelin “incelemek, yargılamak, eleştirmek, seçmek; böylece bireylere seçim ve eylem gücünün geri dönmesini sağlamak” gibi bir misyona sahip olduğunu belirtmiştir. Yani Said’e göre aydın, kusurlu iktidar ilişkilerini gün yüzüne çıkarmak için gerçeği söylemeyi ve olan bitene tanıklık etmeyi görev edinmelidir. Bu kuramsal çerçeve, entelektüelin bağımsızlığını, evrensel değerlere sadakati ve sömürüye karşı çıkışını temel alır.

Kitabın Tematik Analizi

Filistin Meselesi

Conversations içinde Said’in Filistin davasına tutkulu yaklaşımı açık biçimde görülür. Kitabın tanıtımında da işaret edildiği gibi Said’in Filistin davasına uzun soluklu bağlılığı vardır. Söyleşide Said, 1967’ye dek Filistin kimliğiyle kendini pek örtüşmemiş olduğunu, altı Gün Savaşı’nın ardından ise tamamen politikaya yöneldiğini anlatır: “1967’ye dek gerçek şu ki, kendimi işini yapan bir kişi olarak görüyordum… Altı Gün Savaşı’nda New York’ta kalmıştım ve dünyam altüst oldu… 1970’e gelince tamamen politikaya, Filistin direnişine daldım”. Bu dönüşüm, Said’in entelektüel kimliğinin Filistin meselesi etrafında şekillendiğini gösterir. Said, Filistin-İsrail çatışmasının çözümünde iki devletli bir öneriye destek vermiş, ancak Oslo Barış Süreci’ne şiddetle karşı çıkmıştır. Hayatının sonlarına doğru Oslo Antlaşmaları’nı “Filistin halkının teslimiyetinin silahı” olarak nitelendirerek, bunun Filistinlilerin kazandığı hakları geri almak için bir araç olduğunu vurgulamıştır. Bu bakış, söyleşiye de yansımış; Said, 1990’ların başında Batı’nın Filistin barış söylemlerindeki samimiyetsizliğini önceden öngören eleştirilerde bulunmuştur.

Amerikan Dış Politikası

Kitaptaki konuşmalarda Said’in Amerikan dış politikasına eleştirileri de yer bulur. Said, Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD’nin Ortadoğu siyasetine yönelik gerçeküstü beklentileri vurgulamış, Amerikan arabuluculuğuna mesafeli yaklaşmıştır. Özellikle 1990’larda “tarihin sonunun” gelmekte olduğu düşüncesine karşın, Said ABD’nin Ortadoğu barış sürecindeki rolünü bir maskaralık olarak nitelendirmiştir. Söyleşideki söylemlerden ve Said’in yaşam öyküsünden anlaşıldığı üzere, o dönemde ABD’deki düşünce dünyasının inandırıcılığına da itirazları vardır. Richard Falk’ın aktardığına göre, Said medya önündeki eski yetkililerin emperyal gündemlerini yaydığını ve Washington merkezli düşünce kuruluşlarının ilerici fikirlere yer bırakmadığını belirtmiştir. Örneğin Kissinger ve Brzezinski gibi figürlerin televizyonlardaki popülerlikleri, Said’e göre ABD dış politikasının emperyal çizgisini görünür kılmıştır. Bu eleştiriler, Said’in Amerikan güç konumuna yönelttiği sorgulayıcı yaklaşımları göstermektedir.

Kültürel Hegemonya

Said’in eserlerinin temelinde Batı’nın kültürel güç kurgusu yer alır. Oryantalizm kitabında ve sonraki çalışmalarında, Batılı entelektüellerin Doğu üzerine ürettikleri imajların medeniyetler arası eşitsizlikleri pekiştirdiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda Said, Batılı kültür metinlerinin sömürgeci dünyayı haklı gösteren bir hegemonik anlatı ürettiğini belirtmiştir. Ayrıca Culture and Imperialism’da “kültürel arşiv” üzerinden kültürün, imparatorluğun araçlarından biri olduğunu göstermiş; edebiyat ve tarih gibi disiplinlerin imparatorluk ilişkilerini meşrulaştırıcı biçimde işlev gördüğünü savunmuştur. Söyleşide Said’in bu konulara doğrudan değindiği bölümler olmasa da, konuşmanın genel ruhu, kültürel temsillerin siyasete nasıl hizmet ettiği yönündeki kuramsal bakışı yansıtır. Yani Said, küresel kültürel hegemonyayı eleştirirken, entelektüel üretimin Batı merkezci anlatıları sorgulamasının gerekliliğini ortaya koyar.

Akademik Özgürlük ve Aydın Sorumluluğu

Söyleşilerde Said’in entelektüellere ilişkin görüşleri de kendini gösterir. Said, aydınların iktidarı ve sahte söylemleri çürütme sorumluluğu taşıdığını vurgulamıştır. Daha önceki çalışmasında belirttiği gibi, entelektüelin görevi “elemek, yargılamak, eleştirmek, seçmek”tir; yani bireylere seçim ve eylem gücünü iade edecek eleştiriyi yapmaktır. Said, bunun akademik özgürlüğün özünü oluşturduğunu savunmuş; kurumlaşmış düşüncenin dışında, sorgulayıcı bir rol üstlenmenin önemine dikkat çekmiştir. Örneğin Falk’ın aktardığına göre, Said amerikalı entelektüellerin “tüketilerek meta haline gelmesinden” yakınmış, üniversiteler yerine düşünce kuruluşlarının öne çıktığını belirtmiştir. Bu eleştiri, akademik ortamların giderek dış politikalara entegre edilen ajandaların etkisine açık hale gelmesine yöneliktir. Söyleşi kitabı, Said’in entelektüel bağımsızlığını savunmasını ve akademik özgürlüğün topluma hizmet edecek şekilde korunması gerektiğini anlatan bir çerçeve sunar.

Eleştirel Değerlendirme

Güçlü yönler: Kitabın en önemli avantajlarından biri, Said’in düşünce dünyasını dostane bir söyleşi formunda canlı biçimde yansıtmasıdır. Samimi ve zengin bir üslupla yazılan konuşmalar, Said’in siyasal bağlamını, kültürel meraklarını ve estetik ilgi alanlarını yan yana sunar. Said’in klasik müzik sevgisi, edebiyata dair tutkulu yorumları ve Filistin davasına dair derin bakışı, söyleşiye renk katar. Örneğin bir eleştirmen, bu kitabın okunmasının “siyasete olan bağlılığın hayatın zenginliği ile tutarlı olabileceğini” hatırlattığını belirtmiştir. Yazar Tarık Ali’nin ise Said ile yıllara dayanan dostluğuna dayanan tanışıklığı, soruları içten ve akıcı kılarak kitapta güçlü bir diyalog zemini oluşturur. Ayrıca kitap, Power, Politics, and Culture gibi Said ile yapılan diğer söyleşi derlemelerine kıyasla (örneğin Gauri Viswanathan’ın derledikleri) daha serbest ve duygu yüklü bir üslup sunar.

Sınırlamaları: Buna karşılık, kitap 128 sayfayla oldukça kısadır ve derinlemesine analize pek fırsat tanımaz. Söyleşilerin tamamı tek bir gün kaydedildiğinden, Said’in sonraki yıllardaki gelişimleri veya kapsamlı bir retrospektif arka planı içermemektedir. Akademik bir çalışma gibi sistematik teorik çözümleme sunmaktan ziyade, kişisel anekdot ve sohbet niteliği ağır basar. Bazı okuyucular, bu nedenle kitapta yeni kuramsal içerik eksikliğini veya Ali’nin daha fazla tarihsellik sunmamasını bir eksiklik olarak görebilir. Yine de, metnin en güçlü yanı Said’in fikirlerine insanî bir pencere açmasıdır; okuyucu, entelektüelin teorik özünü entelektüelin bizzat kendisinden dinleme olanağı elde eder.

Günümüzle Bağlantısı: Söyleşiler 1990’lara ait olsa da Said’in eleştirel bakışı günümüz dünyasında da geçerliliğini koruyor. Örneğin İsrail-Filistin meselesindeki güncel trajediler, Said’in uzun yıllardır vurguladığı dileksizliği doğrular niteliktedir. Richard Falk’ın belirttiği gibi, Said’in İsrail-Filistin analizini yeniden ele almak önemlidir; günümüzde yaşananlar Said’in en karanlık öngörülerinin bile ötesindedir. Bilgi çağında medyanın yönlendirdiği “hikayeyi kadraja uydurma” baskısı arttığı için, Said’in entelektüellere dair uyarıları da bugün daha da anlamlı hale gelmiştir. Kitapta öne çıkan temalar –emperyalizm eleştirisi, kültürel temsil sorgusu, entelektüelin kamusal görevi– günümüzde de küresel politikada ve akademik tartışmalarda yankı bulmaktadır.

Sonuç

Sonuç olarak, Conversations with Edward Said kitabı, Said’in düşünce dünyasının kısa ama özlü bir panoramasını sunar. Bu söyleşiler, edebiyat, müzik ve siyaset kesişiminde duran Said’in çok yönlü kişiliğini açığa çıkarırken, onun entelektüel mirasının temel unsurlarını gözler önüne serer. Said’in entelektüel vasiyeti, baskıcı söylem ve politikaları sorgulamaya devam etmektir; sahip olduğu ünlü sözle söyleyecek olursak, entelektüelin görevi “elemek, yargılamak, eleştirmek, seçmek” ve böylece bireylere seçim gücünü geri vermektir. Tarih boyunca çeşitli eleştirilere maruz kalmış olsa da Said’in bu ilkeleri günümüzde de aydınlar için yol gösterici olmaktadır. Kitabın sağladığı derinlik tam olmasa da, okuyucular Edward Said’in entelektüel yoğunluğunu ve ahlaki cesaretini bu diyaloglardan yakından takip edebilir. Sonuçta, Said’in düşünce mirası post-kolonyal analiz, adalet arayışı ve aydın sorumluluğu gibi alanlarda bugün hâlâ canlıdır; Ali’nin kitabı da bu mirası yansıtan değerli bir belge olarak durmaktadır.


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.