Marcel Mauss’un Armağan Üzerine Deneme’si: Kuramsal Çerçeve ve Karşılaştırmalı Bir İnceleme



Kitabın Adı:
Armağan Üzerine Deneme Arkaik Toplumlarda Değiş Tokuşun Biçimi ve Nedeni  
Yazar             :
Marcel Mauss 

Çevirmen:
Sayfa:
270 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
14 X 21 
Son Baskı:
20 Nisan, 2018 
İlk Baskı:
20 Nisan, 2018 
Barkod:
9786051715353 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 

Yayın Dili:
Türkçe 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
Essai sur le don: Forme et raison de l'échange dans les sociétés archaïques   



Marcel Mauss’un Armağan Üzerine Deneme’si: Kuramsal Çerçeve ve Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Giriş

Marcel Mauss’un Armağan Üzerine Deneme adlı eseri, Fransız Sosyoloji Okulu çerçevesinde 1924–25 yıllarında yazılmış ve 1925’te yayımlanmıştır. Mauss, ünlü sosyolog Émile Durkheim’ın yeğeni olarak Durkheim’ın fikir geleneğinde yetişmiş ve sosyoloji ile antropolojiyi bütünleştiren çalışmalarıyla tanınmıştır. Aslında Mauss, kendisini açıkça bir “Durkheimcı” olarak tanımlamış ve Durkheim okulunu kendi sosyolojisinin temeli kabul etmiştir. Armağan Üzerine Deneme’de Mauss, emekli Meslek Araştırmacısı Paul Fauconnet ile birlikte kaleme aldığı önceki sosyolojik çalışmalarından farklı olarak antropolojik bakış açısıyla hediye ve değiş-tokuş olgusunu kapsamlı biçimde ele alır. Bu dönemde (1920’ler) hâlen modern ekonomi öncesi toplumlardaki sosyal yapıların analizi yeni yeni önem kazanmaktaydı ve Mauss’un çalışması da bu geçiş aşamasının bir ürünü olarak kabul edilir. Mauss’un eserinde hediye değişiminin toplumsal yapıdaki rolünü vurgulaması, daha sonra yapısalcı antropolojinin kurucusu kabul edilen Claude Lévi-Strauss’u da etkilemiştir. Nitekim Lévi-Strauss, 1945’te Durkheim ile Mauss arasında doğan sosyoloji-antropoloji işbirliğinin Fransız sosyal bilimlerinin ayırt edici özelliklerinden biri olduğunu vurgulamıştır. Mauss böylece hem Durkheimcı sosyolojinin bir parçası hem de yapısalcılığa giden yolları açan erken bir kuramsal düşünür olarak görülür.

Kuramsal Çerçeve

Mauss’un hediye üzerine düşüncesinin temelini “bütünsel toplumsal olgu” (fait social total) kavramı oluşturur. Ona göre, hediye verişi yalnızca bir ekonomik işlem değil, aynı anda hukukî, dinsel, toplumsal statü ve ahlak katmanlarını da içine alan çok boyutlu bir toplumsal olaydır. Mauss, hediyeye ilişkin bu birlikteliği “toplam bir edim” (total prestation) olarak tanımlar; hediye nesnesi hem maddi değer taşır hem de ruhani bir bağ içerir. Bu bağlamda Mauss, “hediye, maddî olduğu kadar ruhî mekanizmalarla yüklüdür” diyerek nesne ile onu veren kişi arasında kopmaz bir bağ bulunduğunu vurgular. Bu bakımdan hediye alındığında hem mali hem de onurî bir borç doğar: hediyeyi alan taraf, verdiği hediyeyi “ruhu” ile birlikte geri vermeye zorunludur. Bu zorunluluk, Mauss’un sözleriyle bir “yükümlülük yasası” (loi de l’obligation) çerçevesinde ele alınır.

Mauss’a göre hediye ilişkisi üç temel zorunluluk üzerine kuruludur: verme, alma ve geri verme. Öncelikle bir hediyeyi almak zorunludur; çünkü hediyeyi reddetmek sosyal bağı reddetmek demektir. İkincisi, alınan hediyeyi karşılıksız bırakmamak esastır; hediye alan birey, onu eninde sonunda geri vermelidir. Üçüncüsü, hediyeye karşılık verirken kendini gösterme zorunluluğu vardır; yani karşılık hediyesi sayesinde bireyin cömertlik, onur ve refahı ortaya konur. Mauss’un özlü ifadeleriyle “hediye veren sadece nesneyi değil kendisinin bir parçasını da verir; nesne, değiş tokuş edenlerin onlardan bütünüyle ayrılmayan bir parçasıdır”. Bu nedenle hediyeleşme, bireyler arasında sosyal bir bağ oluşturur ve bu bağın sürekliliğini sağlamak için hediye karşılıklarına duyulan zorunluluk ortaya çıkar. Hediye alan kişi borcunu ödemeyerek onurunu yitirebilir; daha da ötesi, Mauss Polynesya örneğinde belirtildiği gibi manevi güçten (mana) bile mahrum kalabilir. Bu kuramsal çerçevede, hediye verme eylemi bir yasal düzenleme niteliğinde kabul edilebilir: verilen hediyenin geri verilmesini sağlayan toplumsal “kanun” sayesinde sistem dengede tutulur.

Armağan Ekonomileri: Örnekler

Mauss, kuramsal çerçevesini açıklamak için tarih boyunca pek çok hediye örneğinden yararlanır. Örneğin, Okyanusya’da Maori halkında hau kavramı çok önemlidir. Hau, hediyeye nüfuz eden bir “ruhsal güç” olarak tanımlanır. Mauss’un aktardığına göre Maori’lerde bir hediye, kendi götürüsünü hazmedemeyip başka birine devredildiğinde bile, hediyenin “hau”su yani öz gücü asıl sahibine dönmek ister. Mauss’un bir Maori ağzından naklettiği ünlü sözler şunlardır: “Bunlar [hediyeler] sana senin verdiğin hediyenin hausu (ruhudur). Bu diğer hediyeyi kendimde tutsaydım başıma büyük felaket gelebilirdi, hatta ölüm bile. İşte hau’nun doğası budur...”. Yani bir hediyenin manevi etkisi kişiyi karşılık vermeye mecbur bırakır. Sahlins de bu noktaya değinir; Mauss’un anlayışında hediye verenin ruhu alıcının üzerinde bir yükümlülük yaratır ve hediyenin “tautonga’nın ruhu (hau)” asla ait olduğu yere dönmek ister. Sonuç olarak Okyanusya’da hediyeler basit bir alışveriş değil, alıcının borçlandığı karmaşık bir değiş tokuş biçimidir.

Başka bir örnek Orta Kuzey Amerika Kızılderili toplumlarında görülen potlatch ayinidir. Potlatch, modern piyasa ekonomisi öncesi toplumlarda “hediye şöleni” olarak adlandırılabilir; belirli aralıklarla düzenlenen törenlerde klanlar birbirlerine değerli eşyalar verir ve bu eşyalar zorunlu olarak geri alınmak üzere dağıtılır. Potlatch’ta hediye vermenin esası kazanç değil, statü ve rekabet olgusudur. Örneğin bir şef veya zengin kişi büyük bir potlatch düzenleyerek diğer katılımcılara büyük hediyeler dağıttığında, karşılığında daha büyük hediye almak ve toplumsal statüsünü artırmak zorundadır. Bir çalışmaya göre potlatch “hediyelerin yarışmasına” dönüşür; katılımcılar alma-verme döngüsü içinde sürekli birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışır. Mauss, Şef Potlatch’ın bu rekabetçi yönünü, hediyeyi ekstra bir faizle geri vermenin “kabile ve şeflerin kişisel saygınlığına” bağlı olduğunu söyleyerek açıklar. Yani potlatch, kişisel ve grup onurunun hediyelerle yeniden tesisi demektir. Ruth Benedict gibi antropologlar da potlatch’a katılan kabile üyelerini “üstünlük duygusuyla cömertleşen liderler” olarak tanımlarlar. Potlatch ritüeli hem cömertlik vurgusuyla yardımlaşmayı güçlendirir hem de rekabetçi bir hediye döngüsüyle toplumsal hiyerarşiyi yeniden üretir.

Hindu ve Budist geleneğinde ise dāna (Sanskritçe’de “armağan, cömertlik”) kavramı ön plandadır. Dāna, “cömertlik, sadaka veya zekât” gibi çeşitli bağış biçimlerini kapsayan geniş bir erdemdir. Hinduizm, Budizm, Caynizm ve Sihizm’de insanlara ihtiyaç anında veya toplumsal projelere bağışta bulunma dāna’nın temel uygulamasıdır. Örneğin Hindular arasında kutsal mekanlara yapılan mallar, erzak veya hatta hayvan bağışları gelenekseldir. Dāna’nın çok eski kökenleri Veda dönemine kadar uzanır; dini metinlerde bağış yapmak, toplumsal ve bireysel erdemin bir göstergesi kabul edilmiştir. Bu bağlamda, Hindu dāna geleneği de kişiyi topluma borçlu kılan bir hediye anlayışına dayanır: Cömertçe verilen şey, toplumsal onur getirir ve karşılığında manevi bir “ödül” – örneğin karmanın iyileşmesi veya Cennet vaadi – beklenir. Böylece dāna, hem dinsel bir yükümlülük hem de toplumsal dayanışma aracıdır.

Karşılaştırmalı Toplumsal Yapılar

Mauss’un açıkladığı armağan ilişkileri, ekonomi, hukuk, din, siyaset ve akrabalık gibi toplumsal alanların kesişim noktasındadır. Ekonomi bağlamında Mauss, armağanları metayla zıt bir sistem olarak görür. Polanyi’ci terimlerle, hediye verişi “gömülü ekonomi” örneğidir; piyasaya dayalı para alışverişinin henüz gelişmediği toplumlarda evrenseldir. Polanyi, pazar öncesi toplumlarda var olan üç ekonomik sistemi (karşılıklılık, yeniden dağıtım, hanehâlik) içinde karşılıklılığa vurgu yapar. Bu üçlüden “karşılıklılık”, grupların birbirlerine hediye üreterek dönüştürdükleri bir değiş tokuş biçimidir; Mauss da armağan ekonomisini tanımlarken benzer bir yaklaşım benimser. Öte yandan günümüz kapitalist ekonomisinde, mallar mülkiyet yoluyla satılır ve alıcıda nesnenin hakkı bütünüyle geçer. Mauss bu durumu “mülkiyet hakkı”ndaki ayrışma olarak tanımlamıştır. Buna karşın, armağan ekonomisinde verilen nesneler hâlâ verenle özdeş kalır: sahiplik el değiştirmez, nesne “ödünç verilmiş” gibi muamele görür. Bu inalienabilite nedeniyle armağanlar mutlaka iade edilmeli; hediye verenin kimliği nesneye yapıştığı için bu nesne, alıcının borcunun sembolü haline gelir. Kısacası piyasa ekonomisi mübadeleyle tüccarı öne çıkarırken, armağan ekonomisi ilişkinin sürekliliğini ve toplumsal bağlılığı öne çıkarır.

Hukuk açısından bakıldığında, armağan vermenin kendine özgü “gizli yasaları” vardır. Mauss, ilkel toplumlarda alınan hediyenin zorunlu olarak geri verilmesini sağlayan hukukî veya çıkar kuralını sorgular. Arkaik toplumlarda hediye alış-verişi, modern hukukta olduğu gibi yazılı bir sözleşmeye dayanmaz; bunun yerine töre, onur ve karşılıklılık ilkeleri hüküm sürer. Örneğin hediyeyi reddetmek, toplumsal yükümlülükten kaçmak sayılır. Bu sosyal zorunluluklar, daha sonra “hukuk” kavramının yerini alarak kurumsallaşır. Mauss’un değindiği “yükümlülük yasası” (loi de l’obligation), bize hediye ekonomisinde geleneklerin aynen birer yasa işlediğini gösterir.

Din ve ritüel bağlamında armağan verme sıklıkla kurban veya bağışla örtüşür. Mauss’un eserinde dinî ritüeller özel bir başlık oluşturmasa da, hediye-saklama ve armağan etme davranışının dine yansıyan yönleri açıktır. Pek çok ilkel kültürde vergi veya kurban, sonuçta tanrılara veya büyücülere adanmış hediyelerdir. Mauss’un “bütünsel toplumsal olgu” vurgusu, ekonomik alışverişi kutsal törenlerle, akrabalık bağlarıyla ve siyasal iktidarlarla bir arada düşünmeye imkân verir. Örneğin dāna pratiklerinin Hinduizm’de tanrı-sevgisiyle iç içe olması veya kadim topluluklarda liderlerin potlatch ile güçlerini ilahlaştırması, armağanın dinsel boyutuna örnek verilebilir.

Siyasi açıdan armağan, iktidar ve meşruiyet aracı olarak kullanılır. Özellikle potlatch töreninde görüldüğü gibi, liderler çok büyük hediyeler dağıtarak gücünü gösterir, şöhret ve otorite kazanır. Benzer şekilde çeşitli kabile ve krallıklarda soylular arası hediyeleşme, ittifak ve barış anlaşmalarının temeli olmuştur. Hatta “milli armağanlar” (tüfek, tütsü vb.) gelip giden hükümdarlar arasında iktidar ilişkilerini düzenlemiştir. Mauss’tan sonraki antropolojik çalışmalar, başta Lévi-Strauss olmak üzere iktidarın hediye ile ilişkisini tartışır. Yine de Mauss, siyasal veya dinsel olgu olarak hediye kavramını özel terimlerle tanımlamaz; ancak Armağan Üzerine Deneme’de gücün paylaşılması ile cömertlik arasındaki sıkı bağ dikkat çeker.

Akrabalık sistemleri bağlamında ise armağan, ilişkilerin kurucu unsurudur. Mauss’a göre evlilik ve miras, esasen hediye verme sürecinin farklı biçimleridir. Lequel etkileşme ve evlenme sosyal ilişkiler aracılığıyla olur. Marcel Mauss’tan etkilenen Lévi-Strauss, akrabalık sistemlerinde kadın değiş tokuşunu (evlilikleri) biçimel bir değişim olarak ele alır; bu örnekte ailevi armağanlaşma, toplumsal yapının temel dinamiğini oluşturur. Örneğin, kardeşler arası kız değiş tokuşu (yapısal kardeş evliliği) kurumu, toplum içinde çekişme yerine karşılıklı bağımlılığı tesis eden bir armağan modelidir. Kısaca, akrabalık sistemleri de tıpkı ekonomi, hukuk veya din gibi hediye alışverişinden payını alır; hediyeler karşılıklı akraba grupları arasındaki bağı pekiştirir.

Mauss’un Etkisi

Mauss’un Essai sur le Don çalışması, sosyal bilimlerde sonraki kuşakları derinden etkilemiştir. Özellikle Claude Lévi-Strauss, yapısal antropolojinin kurucusu olarak Mauss’un armağan analizini takdirle anmıştır. Lévi-Strauss’a göre Durkheim ile Mauss’un işbirliği, Fransız sosyal bilimlerinin en belirgin özelliğidir. Kuşak olarak Mauss’tan sonraki konumda bulunan Lévi-Strauss, hediye alışverişini akrabalık yapıları içinde yorumlamış ve yapısalcı şema içinde konumlandırmıştır. Karl Polanyi ise Büyük Dönüşüm adlı eserinde endüstrileşme öncesi toplumlarda temel ekonomik düzenleme biçimlerinden biri olarak karşılıklılığı ele alır. Polanyi, hediye ve karşılıklılık ilkelerini evrimsel bir kategori olarak tanımlamasa da, “karşılıklılık” ve “yeniden dağıtım” kavramlarıyla Mauss’un anladığı hediye ekonomilerine yakın bir çerçeve sunar. Polanyi’nin etkisi, esasen Mauss’un incelemesini doğrudan irdelemeden, hediye değiş tokuşunun toplumsal hayattaki önemini kavramsallaştırmasıyla olur.

Marshall Sahlins da Mauss geleneğinin takipçisidir. Sahlins’in 1972 tarihli Stone Age Economics adlı kitabındaki bölümlerden biri, Mauss’un temel kavramlarını modern teoriye hediye eder. Sahlins’e göre Mauss’un armağana dair vurguladığı “hediye verenin ruhunun ödenmesi gereken bir borç yaratması” fikri antropolojide hâlen geçerliliğini korur. Örneğin Sahlins ve Graeber, Mauss’un yorumuna atıfla “hediye kendiliğinden bir ödemeyi zorunlu kılar; alıcı, verenin ruhu tarafından borçlandırılır; bir tonga’nın hau’su (ruhu), elden ele geçse de nihayetinde ait olduğu yere dönmek ister” şeklinde özetler. Yani Sahlins, Mauss’un hau anlayışını modern biçimde özetleyerek hediye döngüsünün kaçınılmazlığını vurgular.

Pierre Bourdieu ise Mauss’un fikirlerini en kapsamlı şekilde kullanan sonraki büyük teorisyendir. Bourdieu’nün çalışmaları genellikle Lévi-Strauss bağlamında yorumlanırken, Şeyda Sevde Tunçbilek’in ortaya koyduğu gibi Bourdieu kariyeri boyunca Maussçu kavramlara hiç sırtını dönmemiştir. Zaten Bourdieu, Pratik Teori gibi eserlerinde iktidarın, sermayenin ve toplumun işleyişini anlamak için Mauss’un zorunlu değiş tokuş ilkelerinden ve kültürel sermaye kavramından yararlanır. Örneğin Bourdieu’nün “habitus” kavramının öncüllerinden birinin yine Mauss’ta bulunduğu vurgulanır. Sonuçta Mauss, sonraki düşünürlerin hediye kuramlarını ve toplumsal analizlerini şekillendiren temel bir figür olmuştur.

Günümüz Uygulamaları

Günümüzde armağan kavramı yeni biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Geleneksel dayanışma anlayışları modern bağış ve yardım kurumlarına dönüşmüştür. Örneğin sağlık alanında kan bağışı, Richard Titmuss’un çalışmasıyla bilinir. Titmuss’un The Gift Relationship (1971) kitabında, kan bağışı evreninde bile karşılıklılık ilkesi öne çıkar; toplumun herkesin sağlığı için “sadece kendi kanını değil, ihtiyaç duyulan her şeyi karşılıklı vermesi” gerektiği vurgulanır. Benzer biçimde, günümüz yardım örgütleri, hayır kurumları ve vakıflar da gönüllü armağan verme mekanizmalarını kurumsallaştırır. Gelişmiş refah devletleri bile sosyal hizmetleri bir tür “armağan ekonomisi” olarak ele alır; halkın vergileriyle finanse edilen sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik hizmetleri geri ödeme beklentisi olmadan sağlanır.

Tüketim kültüründe de armağanın dönüşümü dikkat çeker. Noel, doğum günü veya bayram hediyeleri gibi geleneksel armağanleşme biçimleri, ticari hediyeleşme ile kaynaşmıştır. Hediye kartları, internet üzerinden bağış yapma platformları ve “alışveriş festivalleri”nde birbirine sunulan hediyeler, modern tüketici davranışlarına armağan olgusunu yerleştirir. Ancak bu ticari biçimler dahi karşılıklılık ve sembolizm içerir: hediyeyi alan kişi genellikle beklediği zaman ve şekilde karşılık vermekle yükümlüdür. Kültürel olarak, para yerine yakınlık veya yardım olarak verilen hediyelerin kutsallığı sorgulanmış olsa da, gönül hoşluğu, minnet borcu ve toplumsal bütünleşme gibi Mauss’un tanımladığı unsurlar hâlâ önem taşır.

Bunların ötesinde, küresel boyutta yardım ve kalkınma programları da armağan ilişkilerinin farklı bir yansımasıdır. Zenginden yoksula transfer olarak görülen kalkınma yardımları, bazı eleştirmenlere göre Doğu’daki patronaj ilişkilerine benzer “büyük el” armağanlaşma modellerini andırır. Buna rağmen uluslararası yardım politikaları da tıpkı geleneksel hediyeler gibi bir karşılıklılık beklentisi içerir; yardımı alan ülke, belirli reform ve işbirliği vaat etmek durumundadır. Özetle günümüz dünyasında “yardım” ve “hediye” kavramları hem ahlaki bağlamda devam etmekte hem de yeni mekânizmalarla biçimsel hale getirilmektedir.

Sonuç

Mauss’a göre armağan, bireyler ve topluluklar arasında zorunlu karşılıklı borçlar yaratan temel bir yapıdır. Bu bakımdan hediyeleşme, toplumsal ilişkileri şekillendiren en önemli süreçlerden biridir. Mauss, Armağan Üzerine Deneme’de hediye döngüsünün tüm toplumu birbirine bağladığını gösterir: Almak, vermek ve karşılık vermek eylemleri toplumsal bütünleşmenin kaynağıdır. Hediyenin sonuçta “insanları aynı fikir etme” ve dayanışma içinde tutma gücüne sahip olduğunu savunur. Modern toplumlarda parasal değiş tokuşa dayalı ilişkiler arttıkça bile Maussçu armağan ilkeleri sürer: İnsanlar gönüllü yardımlaşmayı ve bağışlaşmayı hâlâ paylaşma, sevgi ve saygı simgesi olarak görürler. Kısacası Mauss’un kuramı, hediyeleşmenin salt iktisadi bir işlem olmadığını, tam tersine toplumun ekonomik, hukuki, dinsel, siyasal ve akrabalık boyutlarının temelinde yatan bir olgu olduğunu ortaya koyar. Armağan ilişkileri bireyler arası bağları güçlendirir, toplumsal dayanışmayı pekiştirir ve sosyal düzenin sürekliliğini sağlar. Bu yüzden Mauss’un ortaya koyduğu hediye paradigmaları, günümüzü de aydınlatan evrensel toplumsal gerçekler olarak değerlendirilebilir.

Kaynakça

  • Ateş, Cenk. (2023). “Nietzschean Gift Model as an Alternative to Potlatch Culture in Turkish Cinema: The Movie Kosmos.” Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12(ÖS), 338-351.
  • Korkmaz, Abdurrahim. (2024). “Marcel Mauss’un ‘Bütünsel Sosyal Olgu’ Kavramı ile ‘Armağan Yaklaşımı’ Arasındaki İlişkiselliği Tartışmak.” Sosyal Aktörler ve Deneyimler Dergisi, 2, 47–59.
  • Mauss, Marcel. (2002). The Gift: The Form and Reason for Exchange in Archaic Societies. (C. Lévi-Strauss’ın editörlüğünde). Routledge.
  • Polanyi, Karl. (1944). The Great Transformation. Beacon Press.
  • Sahlins, Marshall; Graeber, David. (2017). “The Spirit of the Gift.” In Stone Age Economics (1. ed.), Routledge.
  • Tunçbilek, Şeyda Sevde. (2024). “Sociologizing Hau: Translation of Maussian Concepts into Bourdieu’s Theory of Practice.” İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi (çevrimiçi).
  • Watts, Thomas D. (2006). “Charity.” In David A. Clark (Ed.), The Elgar Companion to Development Studies (s. 143-146). Edgar Elgar.
  • Weber, Franz. (2018). “Sunuş.” Armağan Üzerine Deneme (M. Mauss, Çev. N. Özyıldırım, ss. 11-67). Alfa Yayınları.






Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.